AYDIN BALIKÇILIĞI – Aydın Bölgesi Su Ürünleri Koop. Bölge Birliği ziyareti

“Üreten Türkiye” programı için Ege Bölgesi’ni gezerken 6 ocak 2023 tarihinde yolumuz Aydın’ın Söke İlçesi’ne düştü. Türkiye’de balıkçılıkla ilgili önemli bir örgüt olan Sür-Koop (Su Ürünleri Kooperatifleri Merkez Birliği)’ne bağlı Aydın  Bölgesi Su Ürünleri Kooperatifleri  Bölge Birliği’ni ziyaret ettik . Birlik başkanı Özgür Atacan ile sohbet edip “Aydın Balıkçılığı” ile ilgili bilgi almaya ve balıkçılığın sürdürülebilirliği önündeki engelleri, sorunları ve çözüm önerilerini öğrenmeye çalıştık. İtiraf etmeliyim ki Aydın denince bende uyandırdığı izlenim ağırlıklı olarak  turizm ve tarımsal üretim iken bu sohbetimizde öğrendim ki Aydın aynı zamanda önemli bir balıkçılık merkezi imiş. Türkiye ve Aydın’ın balıkçılığı ile ilgili ufuk açıcı bir sohbet gerçekleştirdiğimiz ziyaretimizde ülke balıkçılığının ve balık stoğunun korunabilmesinin yolunun “kooperatiflerin sürdürülebilir olması”ndan geçtiği noktası çok önemliydi. Örgütlü toplumun gerekliliği balıkçılıkta dahi karşımıza çıkmış oldu böylece.

Özgür Atacan, bölgelerinde 12 kooperatif olduğunu bunların 11’inin birliğe üye olduğunu kaydetti. Kanunen kooperatiflerin birliklere üye olma zorunluluğu olmamasına rağmen bu yüksek katılımın balıkçıların beraber hareket etme  isteğinin ve dayanışma iradesinin bir göstergesi olduğunu söyleyen Atacan, balıkçıların örgütlenmesinin, kooperatif kurmasının önündeki en büyük engelin kooperatifçilik yasası olduğunu da ekledi. Gerçekten de ülkemizde kooperatifler kar amaçlı kurulan şirketler gibi değerlendirilmekte ve vergi indirimlerinden, kuruluş kolaylıklarından faydalanamamaktadır. Kooperatifçilik yasasının üretimin ve üreticinin lehine düzenlenmesi çok önemli ve acil bir konudur. Böylece kooperatifleşmenin, dolayısıyla üretimin ve pazarlamanın önü açılmış olur. Atacan ile sohbetimizde beni hayrete düşüren bir başka  konu da balıkçılığın meslek olarak sosyal güvenlik yasasında bir meslek olarak görülmüyor olmasıydı. Balıkçılar sigortalarını çiftçi bağkuru şeklinde yapıyor ve primlerini de ona göre ödüyorlar. Meslek olarak kanunda yeri olmayan bir meslek grubu ile ilgili daha özel konularda hayati sorunların çıkması kaçınılmazdır, bu konunun da çözüme kavuşturulması gerekir. Atacan’ın özel olarak değindiği konulardan biri de balıkçılıkta kayıt dışılık ve denetimsizlik oldu. Balıkçı teknelerinin avlanma sahalarının dışında ve dönem dışı avlanmalarının önüne sıkı denetimlerle geçilmesi gerektiğini söyleyen Atacan, belki de çoğu kişinin aklına bile gelmeyecek bir konuyu bizimle paylaştı: Ülkemizin balık stoğunu ve profesyonel balıkçılığını tehdit eden  “amatör balıkçılık”! Amatör dendiğine bakmayın bu balıkçılar için ne bir av dönemi  ne de bir av sahası kısıtlaması varmış. Daha da ilginç olanı bu “amatör” balıkçıların hızlı tekneleri ve balıkların yerini bulmaya yarayan pahalı ve gelişmiş teknolojiye sahip sonar sistemleri varmış. Daha çok Akdeniz ve Ege sahillerinde avlanan bu amatörler tutulmaması gereken türleri ya da anaç balıkları da avlayabiliyorlarmış. Türkiye’de tutulan yıllık balık   miktarının 2 katını bu amatörler tutuyormuş. Yeterli şekilde denetlenmeyen bu amatörler evine ekmek götürmeye çalışan balıkçılara da kimi zaman avlanma sahalarında hobi amaçlı bulunmalarıyla engel bile oldukları oluyormuş. Amatör balıkçılığın da sıkı denetlenmesi ve amatörlerin belirli günler, saatler ve alanlarda balık tutmasının sağlanması gerektiğini söyleyen Atacan, sorunlarının çözümü noktasında ne yazık ki tek bir muhatap bulamadıklarını kimi zaman Ulaştırma kimi zaman Tarım Bakanlığı, bazen İçişleri Bakanlığı, DSİ bazen de Orman Müdürlüğü ve hatta Milli Parklar gibi kurumlardan yardım istediklerini söyledi. Özgür Atacan bütün bu sorunların çözülebilmesinin yolunun “Denizcilik ve Balıkçılık Bakanlığı” nın kurulmasından geçtiğini önemle vurguladı. 

Ankara’da balığın pahalı olduğunu ve kimi zaman balık alamadan eve gittiğimi söylediğimde Atacan buna karşı çıktı ve aslında fiyatların balıkçıların emeklerinin karşılığı olmadığını söyledi. Aslında haklıydı da. Ette, sütte, meyvede, sebzedeki durum balıkta da var. Tarladan sofraya pahalanan gıda gibi, denizden mutfağa gelen balık da ne yazık ki balıkçılarımızı memnun etmiyor. Şehirlere gelen balık tezgahlarda, restoranlarda yüksek fiyatlara satıldığında tüccarı ya da aracıyı zengin ediyor. Balıkçılarımızın emeklerinin karşılığını aldığı, tüketicilerin ucuz ve taze balık yediği bir düzen ancak Denizcilik Bakanlığı’nın kurulduğu, Sür-Koop gibi birliklerin yasalarca korunduğu ve güçlendiği, balıkçılığın bir meslek olarak kabul edildiği, kayıtdışılığın ve denetimsizliğin olmadığı devletçi ve halkçı bir siyasetle oluşturulabilir. İşte o zaman Atacan’ın: “Balıkçılar olarak şarkı dinlemek değil şarkı söylemek istiyoruz” diye ifade ettiği dileği gerçekleşir.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir