Varlık balonları daha ne kadar şişecek?

Neoliberal ekonomilerin yaygınlaştığı 1980’lerden itibaren sermaye akımlarının serbestleştirilmesi kapitalizmin krizlerini yoğunlaştırdı. 1980’lerden sonra krizler adeta olağan bir rutine dönüştü. Finansal piyasaların ve kurumların ekonomide ağırlığını artırması nedeniyle krizler reel ekonomiyi de aynı oranda sarsar oldu. Az sayıda şirket ve kişilerde aşırı boyutlarda yoğunlaşan sermaye, daha fazla kar hırsı ile sıklıkla varlık balonlarının şişmesine ve patlamasına yol açtı. Bu balonlar kimi zaman emlak, kimi zaman hisse senetleri, kimi zaman emtialarda yaşandı. Sermaye daima bir takım mecralar bulmuştur. Önce bu mecralarda büyük bir alım çılgınlığı ve fiyat şişmesi, ardından da büyük bir satış dalgası, fiyat çöküşü ve enkaz bırakmıştır. Finansallaşan kapitalizmin temek dinamiği bu döngü ile çalışır olmuştur.

2020 Kovid salgını sonrasını yaşadığımız bugünlerde 2008 krizi öncesine benzer bir sürece şahitlik ediyoruz. Salgının yarattığı şok piyasalarda büyük bir paniğe ve çılgın satışlara neden olmuştu. Sermaye piyasalarında ve fiziki piyasalarda panik halinde her şey elden çıkarıldı. Başta Fed olmak üzere AB ve dünya merkez bankaları süreci para basarak atlatma yolunu seçtiler. Fed’in verdiği ‘sınırsız miktarda para basma’ taahhüdünden sonra ise bu sefer piyasalarda tam tersi bir süreci yaşamaya başladık. Özellikle aşıların devreye girmesi ile birlikte sermaye piyasaları sanki hiçbir şey olmamış gibi büyük oranlı büyümeleri fiyatlamaya ve akıl almaz bir yükselişe başladı.

Salgın öncesinde gelişmiş ülke merkez bankalarının bilançolarının toplamı 5 trilyon dolar civarındaydı. Şu anda bu rakam 9,5 trilyon dolara ulaşmış durumda! Yani kriz sürecinde toplam 4,5 trilyon dolar büyüklüğünde para basılmış ve piyasalara dağıtılmış. Merkez bankalarının piyasalara sürdüğü bu para kaldıraç ve zincirleme reaksiyon etkisiyle varlık balonlarının şişmesinde etkili oldu. 2020 sonrası oluşan balon sadece sermaye piyasalarında değil, kripto varlıklarda, emtialarda ve emlak sektöründe de şişmeye başladı.

Dünyanın en büyük hisse senedi endekslerinden biri olan S&P 500 endeksi tarihinin en yüksek seviyelerinde işlem görüyor. Benzer şekilde hemen hemen tüm ABD ve AB endeksleri tarihi rekor seviyelerde. AB ülkelerindeki durgunluk unutulmuş gibi. Gelişmekte olan ülkelerin borsaları da bu dalgadan olumlu etkilendi. Çin, Brezilya, Türkiye, Rusya gibi ülkelerin endeksleri tarihi rekor seviyelerde işlem görüyoruz.

PwC’nin bir araştırmasına göre dünyada en büyük 100 şirketin değeri Nisan 2021 itibariyle 31,7 trilyon dolara ulaşmış. ABD ve Çin’in GSYİH rakamları toplamlarının 35,7 trilyon dolar olduğunu göz önüne alırsak şirket değerlerinin ne kadar şiştiğini anlayabiliriz. İlk 100 şirketin 59’u ABD kökenli. İkinci sırada 14 şirket ile Çin bulunuyor. İlk 100 içinde bu kadar çok ABD şirketinin bulunma sebeplerine bakarsak bu şirketlerin tekelci yapıları ve borsalarda işlem yapan spekülatörlerin gözdesi olduğunu görürüz. İlk 100’ün toplam değerinin %33’ünü teknoloji şirketleri oluşturuyor. Özellikle ABD teknoloji devleri olan Big Tech veya FAANG (Facebook, amazon, Apple, Netflix, Google) bu payın önemli kısmını oluşturuyor.  FAANG şirketlerinin fiyat seyrine ve işlem hacimlerine baktığımızda bu şirketlerin ABD borsa endekslerinde ağırlıklarını artırdıklarını ve borsaları peşinden sürükleyen bir yapıya eriştiklerini görüyoruz. Neoliberal ekonominin akıldışılığı ve kaotik yapısı bu alanda bir kez daha karşımıza çıkıyor.

Benzer fiyat şişkinliğini emtia piyasalarında da görüyoruz. Petrol fiyatları bu çılgın alım dalgasında nispeten ılımlı bir artış gösterdi. Fakat altın ve bakır fiyatları tarihi zirvelerini yeniden test etti. Altının yükselişinde dolar saltanatının gerilemesi ve dolar bazlı para sistemine olan güvensizlik etken oldu. Fakat bakır fiyatlarının ulaştığı mevcut seviyeler bize tipik bir balonu işaret ediyor. Bakır piyasası sanayi sektörünün büyümesinin turnusolü gibidir. Ve bugün bakır fiyatlarının ulaştığı fiyat seviyeleri 2008 krizi öncesinde dünya ekonomisinin hızlı büyüdüğü fiyat seviyelerinin bir miktar üstündedir. Eğer dünya ekonomisi önümüzdeki yıllarda aynı tempoyu yakalarsa sorun yok. Ancak böyle bir büyüme yaşanmazsa başta bakır olmak üzere diğer emtialarda ve varlık balonu oluşan piyasalarda büyük bir satış dalgası gelmesi kaçınılmaz olacak.

Kripto varlıklarda yaşanan çılgın alımlara bakalım. Kripto varlıklar salgın sürecinde 100 milyar dolarlık bir büyüklüğündeydi. Salgın sonrasında ise yaklaşık 1,5 trilyon dolarlık bir büyüklüğe erişti. Aynı altın piyasasında olduğu gibi kripto varlıklar da dolar sistemine olan güvensizlikten nemalanıyor. Bu piyasalarda daha çok küçük bireysel yatırımcılar var ve kurumsal yatırımcıların payı çok düşük. Dolayısıyla piyasa yapıcılığı mekanizması çalışmadığı için coşku veya kriz anlarında çok sert hareketler yaşanıyor. Son bir yıl içinde yapılan çılgın alımlar kimsenin beklemediği büyüklüğe ulaşınca devletler ardı ardına kripto piyasalarını düzenleme telaşına düştüler. Yaşanacak muhtemel büyük satış dalgasında kripto varlıklar büyük bir yara alacaktır.

Fortune Dergisi’nin yaptığı bir araştırma tüm dünyada emlak fiyatlarının çift haneleri rakamlara eriştiğini ve tedirginliğin artmaya başladığını işaret ediyor. Emlak piyasalarında henüz 2008 öncesine benzeyen bir balon yok ancak fiyatların şiştiği aşikâr.

ABD’de geçtiğimiz ay içinde açıklanan enflasyon rakamları bir süre için piyasalarda soğuk duş etkisi yarattı. Bu kadar şişmiş çok sayıda piyasanın varlığı piyasa oyuncularını diken üstünde tutuyor, ama balonların varlığı hala göz ardı ediliyor. Sonuç olarak Fed başta olmak üzere gelişmiş ülke merkez bankaları bir yol ayrımına gelmiş durumda, ya para basmayı durdurup piyasalardan basılan parayı geri çekmenin yollarını bulacak ya da ‘parti’ye devam edecek. Öyle veya böyle bu balonların patlamasına bir gelişme vesile olacaktır. Çünkü hiçbir balon sonsuza kadar şişemez. Varlık balonlarının ne zaman patlayacağının ve neyin tetikleyeceğini kimse bilemez. Fakat şurası kesin; bu sefer dalgalanmalar ve ardından gelecek kriz daha büyük ve yıkıcı olacak. Neoliberal ekonominin açmazı tıpkı 2008 krizi ve daha öncelerde olduğu gibi yine tüm çıplaklığıyla ortada. Aynı filmi farklı oyuncularla ve dekorla tekrar izliyoruz.

Türkiye bu fırtınalı günlere sermaye kontrolleri ve sabit kur rejimiyle hazırlanmalıdır. Üretimi önceleyen, ithal ikamesine dayalı bir kalkınmacı ekonomi anlayışı muhtemel krizleri kolaylıkla aşmamızı sağlayacaktır.

https://fortune.com/2021/06/03/global-real-estate-markets-highest-house-prices-where-to-buy-sell/

https://www.pwc.com/gx/en/services/audit-assurance/publications/global-top-100-companies.html

https://tradingeconomics.com/country-list/central-bank-balance-sheet

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir