TCMB rezervleri üzerinden koparılan fırtına (3)

Net rezerv mi, brüt rezerv mi? Rezerv hesaplamasında yapılan çarpıtmalar. 

Bu hafta Atlantik sermayesinin gözünden döviz rezervi yeterliliği hesaplama metotlarına bakalım. IMF’ye ve klasik iktisat okuluna göre rezerv hesaplamalarında üç temel kriter kullanılır; döviz rezervlerinin ithalata oranı, döviz rezervlerinin dış borca oranı ve döviz rezervlerinin para arzına yani M2’ye oranı. Burada ifade edilen rezervlerin hepsi brüt rezervlerdir.

Ayrıca IMF’ye ait 2013 tarihli ‘Uluslararası Rezervler ve Döviz Likiditesi´başlıklı yazının 17. Maddesi konu ile ilgili net bir tarif yapılmış. Raporun yazarı merkez bankası rezerv politikaları hakkında ‘döviz rezervleri’ tanımlaması yaparken ‘net döviz rezervleri’ kavramının kullanılmasının yeterli olmadığını çünkü bununla ilgili bir standart oluşmadığını açıkça ifade ediyor. Ama bizim kraldan kralcı Atlantikçi ekonomistlerimiz ısrarla bu tanım üstünden TCMB’yi vurmaya çalışıyorlar.

NET REZERV BİTİNCE ÜLKE BATAR MI?

Atlantikçi ekonomistlerin net rezerv hesaplama furyası geçen yıl yaşanan salgının ilk aylarında başladı. Net rezervler krizden kaynaklanan döviz çıkışlarıyla birlikte eksiye düşünce ‘Türkiye battı batıyor’ minvalinde söylemlere sarıldılar. Net rezerv hesaplaması döviz rezervi hesaplamalarında kullanılan yöntemlerden birisidir. Ama bu bir ülkenin batıp batmadığını gösteren bir kriter değildir. Ne Atlantik sermayesi kriterleri ne de genel geçer ekonomi teorisi için çok da önemi olmayan bir ölçüm metodudur. Peki öyleyse net rezerv hesaplamalarını analiz yaparken kullanmak ne kadar doğru? Net rezervlerin eksi olması kapalı bir ekonomi için tehdittir. Dolayısıyla kapalı ekonomilerin analizinde net rezerv ölçümü daha çok önem taşımaktadır. Türk ekonomisi liberal kambiyo rejimini uygulamaktadır ve Türkiye’nin döviz bulma sorunu borç çevirme sorunu yoktur. Dolayısıyla böyle bir ölçümün yapılması anlamsızdır. Ayrıca rezerv tabloları dinamiktir çünkü sürekli nakit hareketleri söz konusudur. Dolayısıyla eksi net rezerv TCMB’nin kriz anında para bulamayacağı veya krizde olduğu anlamını taşımaz. Evet, borçlanma maliyetleri diğer gelişmekte olan ülkelere göre yüksektir ancak kolaylıkla borç çevrilebilmektedir. 

TCMB AKTİF RİSK YÖNETİMİ YAPIYOR

Son yıllarda TCMB’nin olumlu bir adım atarak döviz varlıkları içinde ABD tahvillerini satıp altının toplam rezerv içindeki payını artırdığını görüyoruz. Altın rezervlerinin fiziki varlıklarının Türkiye’ye taşınması da diğer bir olumlu adım. Buna ek olarak geçen yıl SWAP işlemleri sık sık kullanıldı. Tüm bunlar gösteriyor ki TCMB daha aktif bir risk yönetimi yapmaya başladı. SWAP işlemleri, merkez bankalarını rezerv taşımanın ve tutmanın yüksek maliyetlerini hafifletir. Türev piyasaların ulaştığı gelişmişlik boyutu merkez bankalarının bu ürünü kullanmalarını kolaylaştırmıştır. 2008 krizi sonrası çok sayıda merkez bankası daha düşük maliyetleri nedeniyle doğrudan rezerv taşımaktansa SWAP işlemleri ile döviz sağlama yöntemini kullanmaktadır. SWAP’ların kullanılmasının kötü bir şey olarak yansıtılması başka bir şark kurnazlığıdır. TCMB’nin aldığı SWAP pozisyonlarını ‘bilanço şişirmek’ olarak göstermek de en hafifinden ayıptır.

(Devam edecek.)

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir