Türk iktisatçılar Kovid-19 krizi döneminde önemli çalışmalara imza atıyorlar. Dr. Selva Demiralp, Dr. Cem Çakmaklı, Dr. Sevcan Yeşiltaş ve Dr. Muhammed A. Yıldırım ve Dr. Şebnem Kalemli-Özcan geçen aylarda tüm dünyada ses getiren ve Batı basınında geniş yankı bulan aşıların ekonomiler üzerine etkisini irdeleyen bir araştırma yayımladılar. O ekipte yer alan Maryland Üniversitesi Profesörü Dr. Şebnem Kalemli-Özcan; UC Berkeley’den Pierre Olivier Gourinchas, Federal Reserve Bank of Atlanta’dan Veronika Penciakova ve Bank of Canada’dan Nick Sander ile mayıs ayında bir araştırmaya imza attı. Bu çalışma önceki cuma bütün dünyanın yakından takip ettiği Jackson Hole seminerleri kapsamında sunuldu. 27 ülkedeki ve 50 sektörün incelendiği araştırmada, Kovid-19 krizinin KOBİ’ler üzerindeki etkisi ölçüldü. Araştırmanın özet bulguları şöyle oldu:
Eğer kamu desteği olmasaydı KOBİ’lerdeki batık oranı 9.1 puan daha yüksek olacaktı. Bu kayıp özel sektör istihdamının yüzde 4.6’sını temsil ediyor. Yani bir o kadar da istihdamda kayıp yaşanacaktı. Kriz sürecinde ortaya çıkan sorunlu kredi oranı mütevazı boyutlarda kaldı. Ancak sermaye yeterlilik oranlarını yüzde 14.1’den yüzde 12’ye çekti.
GARANTİLİ KREDİ PAHALI BİR YÖNTEM
“Risk altındaki firmalar” olarak nitelenen şirketlere sınırlı devlet desteğinin maliyetinin de düşük yani mili gelirin binde 8 civarında kaldığı görüldü. Bununla birlikte kamu garantili krediler de benzer şekilde etkili olmakla birlikte bu alanda harcanan fonların milli gelirin yüzde 5.8’ini bulması nedeniyle daha pahalı olduğu not edildi.
Fakat kamu desteği sağlanmaması durumunda KOBİ iflaslarının gelişmiş ekonomiler nezdinde yüzde 5.65, gelişen ekonomilerde ise yüzde 12.53 olacağı baz senaryoda açığa çıktı. Bu bize gelişen ülke KOBİ’lerinin şoklar karşısında çok daha kırılgan olduğu gösteriyor.
Bilindiği üzere Türkiye Kovid-19 sürecinde doğrudan kamu desteği sağlamak yerine KGF (Kredi Garanti Fonu) kredisi ile işletmelere destek sağladı. Ancak bu yöntemin pahalı bir model olduğu çalışmada açığa çıkıyor.
Araştırmanın sonuç bölümüne baktığımızda faiz oranı affı, vergi ve kira ertelemelerinin firma iflasları üzerinde küçük bir etkisi olduğunu belirtilirken, nakit hibelerinin ise yüksek bir maliyetle iflas oranlarını önemli ölçüde azalttığı kaydedildi. Buna göre olağan bir yılda bir firmanın yıllık maliyetinin yüzde 15’ine denk gelen bir hibe desteği, iflas oranını yüzde 5.6 azaltıyor. Bunun milli gelir üzerindeki yükü ise yüzde 2.38 oranında oluyor. Ancak ekonominin yüzde 3.26’lık kısmını kurtarıyor. Öte yandan kamu garantili krediler yukarıda da aktardığımız üzere yüzde 5.8’lik bir maliyete neden olurken, iflas oranını Kovid-19 öncesine çekiyor, işlerin yüzde 4.59’unu kurtarıyor.
FAİZLERDEKİ ARTIŞ SERT VURABİLİR
Kamu destekleri sayesinde, izlenen ülkelerde, iflasların yüzde 4.3 artışla sınırlı kalacağı öngörülüyor. Oysa destekler sayesinde iflas oranı, gelişmiş ekonomilerde normal yıllara nazaran 0.43 yüzde puan azalırken, gelişen ekonomilerdeki iflas oranının yüzde 12.5’ten yüzde 9.3’e çekildiği belirlendi.
Gelişen ekonomilerde maliye politikası sayesinde Kovid-19 kaynaklı talep daralması yüzde 8 oranında dengelendi. Bu sayede istihdam korundu. Ancak küresel ekonomide hızlı bir toparlanma faiz oranları üzerinde baskı oluşturacak bu da gelişen ekonomilerin toparlanmasının önünde ters bir rüzgar etkisi oluşturacak. Neticede gelişmiş ekonomiler normalleşirken gelişenler zorlu finansman koşulları ile karşı karşıya kalacaklar.
‘SAATLİ BOMBA’ İŞLİYOR MU?
Bununla birlikte gerek hibeler gerekse kamu garantili kredilerin önemli bir kısmı yanlış tahsis edildiği için israf gündeme geliyor ve zaten başarısız olacak firmalar ayakta tutulduğu için zombi firmaları yaratılıyor. Araştırmada yer alan tahmine göre hibeler ve krediler KOBİ’lerin yüzde 1.5 ile 2.5’ine denk gelen zayıf firmaların üçte birini kurtarıyor. Desteklerin büyük kısmı ise Kovid-19 krizinden sağ çıkmak için desteğe ihtiyacı olmayan güçlü firmalara gidiyor.
2020 yılında sağlanan cömert destekler başarısız firmaları kurtararak bir ‘saatli bomba” mı yarattı? Araştırmada bu tehlikeye de işaret edildi. Destekler kesildiğinde bu bomba patlayacak mı, endişesi hakim. Baz senaryoda, bu şirketlerin iflas etmemesi için desteklerin 2021 boyunca sürdürüldüğü dikkate alındığında şöyle bir sonuç ortaya çıkıyor; ülkeler normale dönüşle birlikte destekleri azalttıkça iflaslarda mütevazı bir artış görülecek. 2021’de öngörülen iflas oranı olağan dönemin sadece 2.3 puan üzerinde kalırken, bunun 1.9 yüzde puanı 2020’de kurtarılan firmalar kaynaklı olacak. Buna göre 2020’de kamu destekleri ile ayakta kalan firmaların yüzde 30’u 2021 sonunda iflas edecek, bunların da yüzde 13’ünün zombi şirketler olduğu tahmin ediliyor.
Netice itibarıyla sağlanan kredi desteklerinde geri ödemeler başladığında dahi küresel ekonomide bir “zombifikasyon” belirtisi öngörülmüyor.
HASARLI NOKTALARA NÜFUZ EDİLDİ
Araştırma sonucuna göre firmalara özsermaye benzeri bir destek sağlanması, firmaları kurtarma etkinliği ile bunun getirdiği mali yük arasında en iyi dengeyi sağlıyor. Mevcut kredi politikaları da uygun bir geri alma mekanizmasıyla öz sermaye benzeri desteğe dönüştürülebilir bu da hibeler ve geri ödeme olarak öz sermaye dönüşümlerine izin verilen krediler için kar vergisi şeklinde uygulanabilir. Neticede uygun geri alma mekanizmaları ile kurgulanacak bir politika anlamlı sayıda KOBİ’yi oldukça ucuz maliyetle kurtarabiliyor.
Araştırmaya göre, Kovid-19 döneminde uygulanan maliye politikalarının küresel etkileri sınırlı kalsa da, risk altındaki KOBİ’leri ayakta tutmada başarılı olduğu ve ekonominin hasarlı noktalarına nüfuz edebildiği ortaya çıktı.
YAPILANDIRMALAR GÜNDEME GELECEK
Araştırmada önümüzdeki döneme ilişkin öngörüler de yer aldı. Buna göre, kısıtlı mali alana sahip olan gelişen ekonomiler, devam eden salgın ve yükselen küresel faiz oranları ile risk primi yüzünden elverişsiz bir ortamla karşı karşıya.
Araştırma neticesinde ekonominin “zombizasyonuna” veya yaklaşan bir temerrüt dalgasına dair çok az kanıt bulunsa da, özellikle gelişen ülke ekonomileri için finansal kırılganlıklar arttı.
Neticede henüz zamanı kestirilemese de gelişmiş ülkelerin uyguladığı maliye politikaları küresel reel faiz oranları üzerinde baskı kurmaya başladığında, FED para politikasını normalleştirdiğinde, piyasalar riskleri yeniden fiyatladığında güvenlik açıkları daha da artacak.
Yüksek borçluluk ve kısıtlı mali alana sahip olunan ortamda, gelecek dönemdeki finansal yayılmalar son derece güçlü bir olumsuz etki yaratabilir.
Araştırma sonuçlarına göre, mali desteklerden ziyade özel sektörün borçluluk oranları izlenmeli ve borç yapılandırması gibi dikkatli makro ihtiyati ve finansal politikalara ağırlık verilmeli.
‘TÜRKİYE İÇİN İFLAS TEHLİKESİ DAHA BÜYÜK’
Araştırmaya ilişkin sorularımızı yanıtlayan Profesör Şebnem Kalemli-Özcan, hiçbir ülkenin Kovid-19 sürecinde doğru politika uygulamadığını not etti. Fakat harcanan mali miktar gelişmiş ülkelerde çok fazla olduğu için, çok masraflı olmasına rağmen KOBİ’leri ve işleri kurtardığını söyledi.
Gelişmiş ülkeler nezdinde belki zombizasyon söz konusu olmayacak ancak çalışmada da vurgulandığı üzere faiz oranlarının artması gelişen ekonomileri zorlu bir sürecin beklediğini gösteriyor. Araştırmada vurgulandığı gibi geniş bir yapılandırma Türkiye özelinde baktığımızda zaten 2017’den beri Kredi Garanti Fonu eliyle devam eden bir süreç. Kısıtlı mali alan dikkate alındığında yüksek kaldıraç ve faiz oranları temelinde salgını kamu destekleri ile bir şekilde atlatan gelişen ülke KOBİ’lerini bir iflas tehlikesi bekliyor olabilir mi?
Profesör Şebnem Kalemli-Özcan, bu sorumuzu ise şöyle yanıtladı: “Gelişmekte olan Türkiye gibi ülkeler için gelecekte iflas tehlikesi daha büyük. Ama bu onların kendi mali politikası zombileri desteklediğinden ziyade, dediğiniz gibi düşük faiz kredi verilince, ve de Amerika gibi ülkeler faiz artırınca bu kredilerin geri ödemesi zorlaşacağı için. Çünkü küresel faizler artınca malesef Türkiye’de faiz artmalı, artmazsa o zaman enflasyon artacak ki bu gene zaten KOBİ’leri sıkıntıya sokacak. Yani öyle ya da böyle aynı sonuca gelinecek.”