Dolarizasyon belasını savuşturmak

Türk lirasının, Amerikan doları karşısında sürekli baskı altında kalması ne yazık ki Türk ekonomisini zorlayan en temel faktörlerden birisidir. Geçen hafta açıklanan BDDK’nın verilerine göre döviz mevduatları toplamı 252 milyar dolar civarında bulunuyor. Yakın dönemde en yüksek seviye olan Ocak 2021’deki 258 milyar dolara yakın. Toplam mevduat hesaplarının yüzde 56’sını döviz mevduatı oluşturuyor. Doların, TL karşısındaki yüksek düzeyine rağmen döviz hesapları bir türlü çözülmüyor. Kredilerde ve finansal varlıklarda da benzer şekilde rahatsız edici bir dolarizasyon tablosu var. Toplam menkul varlıklar içinde döviz varlıklarının payı bu yıl yüzde 43’e yükseldi. Reel sektörde görülen dolarizasyon ise işin başka bir boyutu. Türk ekonomisinin ithalata bağımlı yapısı dövize olan talebi sürekli yüksek tutuyor. Öte yandan kısa vadeli dış borç stoku toplam borcun yüzde 32’sine ulaştı. Konuya daha detaylı bakalım.

NEOLİBERALİZMİN ÇOCUĞU DOLARİZASYON

1980’lerde kapitalizmin ‘küreselleşmesi’ sürecine paralel olarak döviz kullanımı hayatımıza daha yaygın olarak girdi. Küreselleşmenin görünen yüzü finansallaşmaydı. 24 Ocak 1980 Kararları ile başlayan 40 yıllık neoliberal ‘dışa açılma’ sürecinin en önemli sonuçlarından birisi dolarizasyon oldu. Döviz ekonomik hayatın içine girdi ve tam ortasına yerleşti. Başta ABD doları olmak üzere döviz birimleri ekonominin temel değerleme ölçütlerinden biri olarak kullanılır hale geldi. Konuyu, finansal ve reel sektör dolarizasyonu olarak alt başlıklarda inceleyelim.

Bir ülkede finansal dolarizasyon, mevduatların, kredilerin ve finansal varlıkların döviz bazında dağılımına bakarak ölçülür. Ne yazık ki Türkiye son 40 yıllık süreçte bu üç başlıkta yoğun bir dolarizasyona tabi oldu. 1980 öncesinde döviz taşımak dahi yasakken bugün gerek ödemelerde gerekse birikimlerde döviz belirleyici ağırlığa sahiptir. Ayrıntıları incelediğimizde çarpıcı bir tabloyla karşılaşıyoruz.

HÜKÜMETE GÜVENSİZLİK DEVAM EDİYOR

Önce mevduatların dağılımına bakalım. Toplam mevduatlar içinde döviz mevduatlarının oranı yüzde 56’lara ulaşmış durumda. Gerçek kişiler 161 milyar dolar, şirketler ise 86 milyar dolar döviz mevduatına sahip. Şirketlerin yüksek miktarda döviz taşıması anlaşılabilir. Zira önemli oranda dış ticaret ve dış borç ödemeleri işlemleri yaparlar. Fakat gerçek kişilerin bu oranda döviz hesabı bulundurmaları düşündürücüdür. Gerçek kişilerin birikimlerini döviz olarak saklaması hükümet politikalarına güvensizliğin bir işareti olarak nitelendirilebilir.

Geçen yıl yüzde 35’e gerileyen döviz kredilerinin toplam krediler içindeki payı yüzde 36’ya erişti. Döviz kredilerinde süren gerileme eğilimi durdu. Finansal varlıklarda dolarizasyon oranına baktığımızda da durum uyarıcı. Geçen yıl yüzde 37 olan döviz varlıklarının oranı yüzde 43’e ulaştı. Tıpkı döviz mevduatlarında olduğu gibi döviz varlıklarındaki artışı hükümete olan güvensizliğe bağlamak mümkün.

Reel sektörde ise Türk ekonomisinin ithalata bağımlı yapısı döviz talebinin en güçlü sebeplerinden birisidir.

PLANLI ÜRETİM VE KALKINMA OLMADAN DOLARİZASYON SONA ERMEZ

Bu tablo karşısında tek çözüm var: IMF’nin Türkiye’ye giydirdiği deli gömleğinin yırtılıp atılması gerek. İthalata bağımlı ekonomi değil, katma değeri yüksek üretim ve kalkınmayı hedefleyen planlı ekonomi anlayışı hedeflenmelidir. IMF’nin ve küresel tekellerin değil, Türkiye’nin ihtiyaç ve hedeflerini gözeten bağımsız ekonomi inşa edilmelidir. Böylesine köklü bir dönüşüm güçlü bir siyasi irade ve kararlılık gerektiriyor.

DOLARİZASYONA KARŞI ACİL OLARAK ALINMASI GEREKEN ÖNLEMLER

Hükümetin böyle bir programı yakın zamanda benimseyeceğine dair bir işaret maalesef görünmüyor. Ancak dolarizasyona karşı köklü bir program değişikliği yapılmadan alınabilecek önlemler bulunuyor;

– Risk yönetimi, hem kamu hem de tüm özel sektör şirketlerine yönelik olarak bir kanunla zorunlu hale getirilmelidir,

– Döviz hesaplarının çözülmesi için alternatif ürünler geliştirilmeli. Örnek olarak döviz hesapları hedging (döviz sigortası) yapılarak TL’ye çevrilebilir.

– Döviz sigortası yapılmış TL’ye dayalı alternatif yatırım ürünlerinin kullanımı teşvik edilmeli. Vergi avantajı sağlanabilir veya BES gibi yatırım fonlarında kullanılması teşvik edilebilir,

– Döviz bazında borçlanmalar ya daha çok sınırlandırılmalı ya da yapılan borçlanmalarda döviz sigortası zorunluluğu getirilmeli,

– Dış borç vade yapıları düzenlenmeli. Dış borçların vadesi bir yıldan daha uzun vadelere taşınması sağlanmalı. Örnek olarak kısa vadeli bazı borçları devlet üstlenebilir ve bazı borç sağlayan kurumları bu yönde finanse edebilir,

– Kamunun ve özel sektörün döviz borçlanmalarında ABD doları dışında döviz birimleriyle borçlanma yapılmalı. Avro, yuan, ruble, yen gibi,

– Dış ticaret işlemlerinde dolar kullanımının azaltılması ve milli paralarla ticaretin teşvik edilmesi gerekir.

Kaynakça: http://www.bddk.org.tr/BultenHaftalik/ https://www.tcmb.gov.tr/wps/wcm/connect/TR/TCMB+TR/Main+Menu/Istatis tikler/Odemeler+Dengesi+ve+Ilgili+Istatistikler/Kisa+Vadeli+Dis+Borc+Istatistikl

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir