Müjde mi; uyarı mı?

Memlekette yandaş medya olmak da zor. Üç kuruş paranın hevesine kapılıp, ‘para geliyor’ haberi verirken, müjde diye nitelendirdiğiniz şeyin aslında bir acziyetin ve sıkıntının itirafı olduğunu anlamazsınız.

Cuma günü toplanan IMF İcra Kurulu’nun aldığı karardan söz ediyorum. Kurul, IMF üyesi ülkelere toplamda 650 milyar dolarlık SDR, yani IMF parası aktarımına onay verdi.

Tüm üye ülkelere aslında bağış yapılacak. Bizim payımıza da 6,4 milyar dolarlık kısım düşüyor. Fena para mı? Yok zamanında değil… ABD’de de alacak para yanlış anlamayın.

Fakat bu rakamı bir kaç açıdan okumak gerekiyor. 650 milyar TL’lik bir fonun içinde niye bize bu pay düşüyor? Hemen bir sağlamasına yaparsak, ekonomimizin dünya büyüklüğündeki payı ile aynı. Yani yüzde 1’in biraz altı…

Bir kez daha ortaya çıktı ki, yardım dağıtılırken bile bize düşen pay büyüklüğümüzü ortaya koyuyor. Yani kimsenin bizi anlatıldığı gibi kıskanacak hali yok. Ama paranın yüzü tatlı buna bakmayabilirler.

Swap peşinde maliyetli borç arayan ve eksi rezerv ile kıvranan bir merkez bankasının bu rakama hayır deme şansı bulunmuyor. O zaman bu rakamı ikinci bir pencereden de okumak gerekiyor.

Her fırsatta, hatta son dönemdeki konuşmalarda bile IMF’nin bizden borç istediği anlatılmıyor muydu? Hem de ne kadar? 5 milyar dolar… Yani neredeyse alacağımız paraya yakın.

Elbette bunun gerçekle ilgisi yoktu. 2009 krizinden sonra IMF’ye kaynak aktarılması gündeme geldiğinde her üyeye gücü oranında, istendiğinde ödenmek üzere salma yapıldı.

Hatta o süreçte batık durumdaki Kıbrıs Rum Kesimi’ne bile 500 milyon dolar yükümlülük yazıldı. Bu para hiç bir zaman istenmedi. Lakin bizim ekonomi yönetimi iyi kullandı.

Bunu Türkiye’den borç olarak istendiği konusunda seçim malzemesi olarak kullandı. Peki madem IMF bizden borç istedi; madem Türkiye ekonomisi dünya tarafından kıskanılacak kadar iyi durumda, reddedin 6,4 milyar doları.

Üstelik bu para borç bile değil. Sosyal yardım gibi bir şey. Yani iktidarın 10 milyona yakın insana dağıttığı gibi bir yardım. Daha fenası ne biliyor musunuz? Bugüne kadar geliştirdiğiniz söyleme ters düşüp, bu parayı kabul etseniz bile, rezervleriniz borç / alacak ilişkisinde eksi vermekten kurtulamıyor.

Zannettiğiniz gibi bu para alıp harcanacak bir para da değil. Sadece brüt rezervlere eklenecek. Yani bir anlamda ülkelerin bozulan bilançolarının ortak bir kararla makyajlanması temin edilecek. Bizimkilerin arayıp da bulamadığı şey.

Çünkü durumumuz ne? Resmi verilerden oluşturulan haberden aktaralım ki, yoruma girmesin:

“18 Haziran itibarıyla TCMB’nin brüt 97,3, net 18,5 milyar dolar rezervi bulunuyor. Net rezervden swap ile bankalardan ödünç alınan döviz ve altınlar çıkarıldığında kalan rakam -47,9 milyar dolar seviyesinde bulunuyor. Bu rakamdan da Hazine’nin döviz ve altın varlıkları çıkarıldığında TCMB’nin net döviz pozisyonu -57,3 milyar dolarla tarihi düşük seviyelerde yer alıyor.”

Şimdi bu fotoğraf içerisinde maliyetli swap anlaşmalarıyla makyajlanan, rezervi varmış gibi gösterilen ama maliyeti bile tam olarak bilinmeyen makyajın üzerine bir de IMF parası gelirse, bize de başarılı ekonomi palavrasını dinlemek düşecek.

Ama tüm bu fotoğraf içerisinde neyi merak ediyorum biliyor musunuz? Borç veren söyleminden para kabul eden noktasına nasıl geçecekler? Medya ayağı mı? Onu sorun etmeyin. Dün beyaz dediğine, bugün siyah demeye alıştı. Siyasiler söyledikten sonra onlar ballandırarak anlatır size…

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir