Türkiye’de ve dünyada son 40 yıl boyunca uygulanan neoliberal politikalar kapitalizmin enflasyon ve işsizlik sorununu büyüttü ve kronikleştirdi. Kontrolsüzce verilen krediler, yüksek borçlanma ve sıcak para hareketleri hormonlu büyümeyi destekledi. 2008 krizinin bıraktığı enkazın ardından neoliberal iktisatçılar ‘eski güzel günlere’ dönülemediği gerçeği ile yüz yüze kaldılar. İşsizlik sorunu halen neoliberal iktisatçıların en önemli tartışma başlıklarından birisi.
İSTİHDAM DİYE BİR HEDEFLERİ YOK
Önce işsizlik sorununun teorik boyutuna ve pratik sonuçlarına kısaca bakalım. Esasen neoliberalizmin işsizlik sorununu kesin olarak çözüp tam istihdama ulaşmak gibi bir hedefi olmamıştır. Neoliberal ekonomik ve sosyal politikaların temel hedefi emek disiplinini (sendikaların kapatılması veya işlevsiz hale getirilmesi, iş güvencesinin azaltılması veya kaldırılması vb.) yeniden sağlamak olmuştur. İşsizliğin bir anlamda zamana yayılan, ‘gönüllü’ ve belli ölçülerde kabul edilebilir bir süreç olduğu yolunda bir tez öne sürmüşlerdir (Friedman’ın doğal işsizlik tezi). Enflasyon sorununu sadece ücret artışına bağlayan bir tez de vardır (enflasyonu hızlandırmayan işsizlik oranı). Ücretleri düşürerek ve düşük seviyelerde tutarak üretkenliği ve dolaylı olarak yatırımları artıracağını savunurlar. Neoliberallare bakarsanız yüksek ücret düşük istihdama dolayısıyla yüksek işsizliğe sebep olur. Sıkı sıkıya sarıldıkları bilimsel olmayan bu tezleri bütün dünyaya dayattılar.
ENFLASYONUN GERÇEK SEBEBİ
Peki, son 40 yıllık pratik hayatta ne oldu? Yüksek ücretin düşük istihdama sebep olduğuna dair bir gelişme gözlemlenmedi. Konuya dair elle tutulur bir istatistik de yok. Ayrıca düşük ücretlerin yatırımları artırdığına dair tez de gerçekleşmedi. 40 yıllık süreçte gördük ki düşük ücretle sağlanan yüksek karlar her zaman yatırım olarak piyasaya dönmüyor. Merkez bankaları eliyle
istihdam oranı ayarlanmaya çalışıldı! İşsizlik çok azaldığında merkez bankaları eliyle faizler yükseltildi. Enflasyon hedeflemesi hayaliyle işsizlik oranları ‘kontrollü’ bir seviyede tutulmaya çalışıldı. Ücretler sınırlandı ve emek disiplini sağlandı. Oysa görüldü ki enflasyonun sebebi sadece ücretler değilmiş, kapitalizmin karmaşık ve akıldışı yapısı enflasyonun gerçek sebebiymiş. Ve sonuç olarak yaşadığımız pratik hayat bize net olarak şunu gösterdi; neoliberal kapitalist sistemde işsizlik kronik bir sorundur.
REÇETELER BAŞARISIZ OLDU
Bugün emperyalizm cephesinde alarmlar çalıyor. Artan gelir adaletsizliği, buna bağlı sosyal patlamalar ve çok sayıda ülkenin emperyalizmin denetiminden çıkmaya başlaması burjuvaziyi korkutuyor. Dolayısıyla gerek akademik çevrelerde gerekse emperyalizmin kurumlarında kapitalizmin sorunlarını nasıl aşabilecekleri konusu en önemli gündem maddelerinden biri oldu. Şimdilik bir ‘sürdürülebilirlik’ kılıfı altında çevrecilik üzerinden sorunu kamufle etme yolunu seçmiş gibiler. Ama ‘kral çıplak’; 40 yıl boyunca IMF’nin önerdiği reçeteler tamamıyla başarısız oldu. Ve bu reçetelerin artık bir işlevinin olmadığının, olamayacağını da itiraf etmeye başladılar.
IMF’nin araştırmaları arasında sessiz sedasız yayınlanan bir rapor bunu teyit ediyor.
IMF’NİN İTİRAFNAMESİ
IMF’nin internet sitesi adeta ‘itirafname’lerle dolmuş durumda. Bu raporlardan Türkiye ilgili önemli olduğunu düşündüğüm bir rapora yakından bakalım.
Mayıs 2021’de yayınlanan raporun başlığı ‘Kamu Yatırımlarının İstihdama Doğrudan Etkileri’. Rapor esasen salgının yarattığı işsizliğe odaklanmış. 2020 yılında salgın sonrası yapılan destekleme paketlerinin yeterli olmayacağı söylenmiş. Kamu yatırımlarının işsizliğe karşı en kalıcı çözüm olacağı ifade edilmiş. Evet, bunu IMF araştırmacıları söylemiş!
Raporda devletin altyapı projelerine yapacağı yatırımların işsizliğe çözüm için öneminin büyük olduğu belirtilmiş. Kamu yatırımlarının istihdama yaptığı katkının matematiksel boyutu da gösterilmiş. Bir milyon dolarlık kamu altyapı
yatırımı gelişmiş ülkelerde 3-6.6 kişiye, gelişen ülkelerde 10.4-17.2 kişiye, yoksul ülkelerde ise 16-30.2 kişiye iş sağlıyor. Yapılan çalışma çevre dostu yatırımların daha da çok istihdam sağladığını gösteriyor.
İstihdam sayısına ek olarak kamu yatırımlarının çarpan etkisiyle hem farklı sektörleri harekete geçirme hem de büyümeye katkısının çok büyük olduğunun altına çizelim.
KAMU ŞİRKETLERİ EMEK DOSTU
Yapılan araştırmada diğer bir başlık ise ARGE (araştırma ve geliştirme) alanına yapılan devlet yatırımları konusu. Bu alanda yapılan kamu yatırımlarının istikrarlı büyümeye (moda deyimi sürdürülebilir) yol açtığı belirtilmiş. Kamunun yaptığı her bir milyon dolarlık araştırma geliştirme yatırımı 4.8 kişiye iş sağlıyor. Çevre dostu araştırma geliştirmenin bir milyon dolarlık yatırımda yarattığı istihdam ise 3-8 kişi arasında değişiyor. Kamunun Ar-Ge’ye yaptığı yatırımın özel sektöre oranla uzun vadede daha verimli ve yararlı olduğunun altı çizilmiş.
Kamu yatırımlarında kamu şirketlerinin istihdama katkısının başka bir boyutu daha var. Kamu şirketleri özel sektöre oranla daha yüksek oranda emek yoğun işgücü kullanıyor. Yapılan araştırmaya göre kamunun özel sektöre göre emek yoğun işgücünü kullanma oranı yüzde 30 daha fazla.
ÖZEL SEKTÖR ÇARE OLAMADI
Türkiye’de işsizlik sorunu diğer neoliberal ekonomilerde olduğu gibi kronikleşmiş durumda. 2002 sonrasında izlenen IMF politikaları gereği yapılan düzenlemeler ve özelleştirmelerle kamunun ekonomideki payı azaltıldı. Özel sektörün gücünün arttığı 2002’den bugüne işsizlik oranı ortalama olarak yüzde 10.94 olmuş. Aynı dönemde işsizlik oranı yüzde 9.2’nin altında hiç düşmemiş. Bu oran gelişmekte olan ülkeler standartlarına göre bile yüksek. Neoliberal politikalar bu konuda açıkça başarısız olmuş. 2002-2020 arasında özel sektörün devleri tarihte olmadığı kadar büyüklükte karlılıklara ulaştılar. Aynı şirketler tarihte olmadığı kadar Türk devletinden hemen her alanda teşvik ve krediler sağladılar. Ama buna rağmen özel sektör
tek başına yüksek oranlı işsizliğe çare olamadı. Dolayısıyla işsizlik sorunun kalıcı olarak çözümü için serbest piyasanın ‘görünmez eli’ne değil devlet eline ihtiyaç var.
DAHA FAZLA KAMU YATIRIMI
Ve bugün Türkiye’nin tam da ihtiyaç duyduğu şey daha fazla devletçilik daha fazla kamu yatırımlarıdır. Türkiye’nin stratejik öncelik ve ihtiyaçlarını belirleyen üretime dayalı kalkınma ekonomisi modelinin hayata geçirilmesi gerekir. Böylesi bir modelin en temel araçlarından biri merkezi planlamadır. Planlama ile kamunun yatırımları ve ekonomideki ağırlığı artırılmalı. Özel sektörün başarısız ve verimsiz olduğu alanlar devlete bırakılmalı. Gereken alanlarda özel kamu işbirlikleri artırılabilir veya bazı alanlar sadece devlet tekeline bırakılabilir. Ve özel sektör takıntısına dayanan köhnemiş çağdışı kalmış neoliberal politikalara bir an önce son verilmelidir. Not: https://www.imf.org/en/Publications/WP/Issues/2021/05/06/The-Direct-Employment-Impact-of-Public-Investment-50251