4 Nisan 2021’de sitemizden de yayınladığımız Ulusal Strateji Merkezi Tarım Komisyonu imzalı Tarımsal Üretim Destekleri Raporu’na ilişkin yazarımız Toprak Saygılı tarafından 23 Nisan 2021 gününde yine sitemizde yayınladığımız öneri ve eleştiriler yapılmıştı.
Rapor için tıklayınız.
Toprak Saygılı’nın 23 Nisan tarihli eleştiri yazısı için tıklayınız.
Ulusal Strateji Merkezi Tarım Komisyonu tarafından eleştirilere iletilen cevabı incelemelerinize sunuyoruz:
Temel N. YILMAZ (Orman Yüksek Mühendisi)
Arkadaşımızın eleştirisini dikkatlice okudum.
Küçük /aile/ işletmelerinin kooperatif çatısı altında birleştirilmesini tartışmaya gerek yok. Hatta önerildiği gibi yalnızca gönüllülük anlamında özendirmek yetmez, zorunluluk da uygulanmalıdır. Örneğin kredilendirme için kooperatifleşme ön koşul olarak kullanılabilir.
Zaten Cengiz hocamız da kooperatifleşmeye özel olarak vurgu yapıyor.
Büyük işletmelerin desteklenmesi sorununda tartışmaya açık hususlar var.
Birincisi yalnızca destek almak için hile-i şeriye yapılır ve işletmeler küçük parçalara ayrılır endişesi bence yersiz.Kolayca engellenir.
İkincisi üretimi toplulaştırmak mı daha doğru yaygınlaştırılması mı tartışması zaten yersiz. Çünkü zaten kooperatifleştirme esaslı bir toplulaştırmak değil mi?
Özetle eleştirileri dikkate alalım ve büyük işletmelerin kredi destekleri meselesini yeniden değerlendirelim.
Arkadaşıma selâmlar. Kolaylıklar diliyorum.
Süleyman Yurddaşer (Ziraat Yüksek Mühendisi)
Bir de şu konuya değinmek istiyorum; Tarım komisyonuna komisyon dışarda bazı konularda hazırlanmış raporlar için kakı istenmektedir. Bu hoş bir durum deģildir. Yöneticilerimiz çalışmamızı istedikleri konuyu bize bildirirlerse biz o konuda gerekli çalışmayı yapar raporunu hazırlarız. Bu benim şahsi fikrimdir.
Hayvancılığa gelince; özellikle AK parti iktidarlarında AB’nin kırsal kalkınma hibeleri için dayattığı bitkisel üretinden kopuk hayvancılık işletmeleri kurulması sonucu dışardan yem temini ile işler duruma getirilmiştir. Bu sistem tam da Amerikanvari bir hayvancılık sektörü oluşturmuş, işletme kârlılık şöyle dursun ayakta zor durur hale gelmişlerdir. Bunu son zamanlarda üreticilerin fiyatlar konusundaki feveranlarında da basından izliyoruz.
Eleştiriye yanıt vermek istemiyordum ama Bülent bey siz yazınca bir iki cümle ile yanıtlayayım.
Arkadaşımızın verdiği örnek ülkeler sanayileşmiş kapitalist ülkelerdir. Arkadaşımız bizim de tarımda kapitalist üretim şeklini raporlaştırmamızı bekliyormuş sanırım.
Çiftçiliği terk edip şehir varoşlarına göç edenlerin tamamı küçük üreticilerdir.
Onları yerlerinde tutup üretimle kalmalarının sağlanması, onların üretimleri ile geçimlerini sağlayacak kazanç elde etmeleri ile olasıdır.
Günümüzde tarımsal üretimin her boyutu için kullanılacak âlet ekipman ve teknoloji mevcuttur.
Tarım sektöründe üretim zamanla yarışmaktır. Tohum ekmek, fide-fidan dikmek ve hasat-harman işleri kısa zaman dilimi içinde bitirilmek zorunluğu vardır. Bunu büyük arazilerde başarmak belli bir ölçekten sonra olanaksızdır. Bunu 15 yılını teknik eleman ve yönetici olarak büyük tarım işletmelerinde geçirmiş birisi olarak biliyorum.
Ayrıca, Sovyetlerde kolhoz ve sovhozlarda bu durum görülmüş ve başarısızlığı bilimsel olarak kayıt altına alınmıştır.
Kooperatifçiliğe gelince, buna kimsenin itirazı olamaz. Raporumuzda yeteri kadar kooperatif anlatılmıştır.
Eleştiriyi ben de okudum; kooperatif konusu zaten ilk raporda var. Benim dikkatimi çeken hayvan başı verilen teşvik tamam da, işletmelere verilen sermaye güçlendirme teşviği nasıl bir şey onu çözemedim.. Eleştiriyi yapan arkadaşımız burada ne demek istemiş anlayamadım…
Cengiz Çakır
Eleştiri metninde sürülen savlar aşağıdaki şekilde özetlenmiştir:
Büyük işletmelere yapılan yardımı azaltmak veya küçüklere daha fazla yardım fikri son derece yanlıştır.
Büyük işletmelerin tarlayı ekmek için yapacağı masraf da aynı oranda artmaktadır.
Doğal afet durumunda uğradığı kayıp da fazla olmaktadır.
Bir bölgedeki tarlalara aynı ürünün ekilmesi, aynı tür hayvan yetiştirilmesi başlı başına bir verim sağlar, pazara sunulabilecek ürün miktarına ulaşılmış olur.
(Büyük hayvancılık) işletmelerinin sermaye yapısının da güçlü olması gerekmektedir. Bu tür destekler işletmenin giderlerinin karşılanması yanında sermaye yapısını da güçlendirmektedir.
Hayvan sayısı fazla olan işletmenin hayvan başına yaptığı gider de o oranda artmaktadır.
Hayvan sayısı çok olan işletmenin riski de ona paralel olarak artmaktadır.
Destek azaltılırsa büyük işletmeler (kağıt üzerinde) bölünür.
Veya fiilen bölünür verim azalır.
makineleşerek ve modern tarım teknikleri kullanarak, modern ahırlar inşa ederek yüksek verim elde ediyorlar. Dolayısıyla destekleri de verimli kullanıyorlar. Büyük işletmeleri desteklemezsek rekabet gücümüz azalır.
Üretim devriminin lokomotifi sanayi olacağı için:
- Tarım sektörü verimli çalışmalı
- Hammaddeyi ve ara mallarını üretmeli
- Sanayideki emekçiyi beslemeli
- Sanayinin işgücü ihtiyacını karşılamalıdır.
Bunu sağlamak için büyük işletmeler desteklenmelidir
Raporda kooperatif vurgusu yapılmamış (!)
Aile işletmelerini büyütmek gerekir. Bu kooperatifleşme yoluyla sağlanabilir.Makineleşmeye imkân verir, verim artışına yol açar.
Küçük işletmeler kooperatifleşmeli
Destek kooperatiflere verilmelidir.
Kooperatifler işlenmeyen alanları işleme görevi de verilmelidir.
Küçük işletmeleri birleştirip, boş alanları da ekince devasa bir işletme oluşacaktır.
Kooperatif ürünün pazarlanması nakliyesi vb. konularında çiftçilerin üzerinde otorite olmalıdır.
Gençler modern tesisler ve üretim araçları olmadığı ve aşırı özveriye katlanamadığı için üretimden kopuyor.
Avrupa’da ve ABD’de tarımsal işletmelere çok daha fazla destek verilmektedir.
Tarımsal ihracatımız Cumhuriyet döneminin en yüksek tutarına ulaştı. Bu üretimi ancak büyük işletmeler aracılığıyla sağlayabiliriz.
Bunlar:
İleri teknolojinin, makine ve ekipman kullanılmamasına yol açar. Modern tarımdan taviz vermek üretim devriminin gerçekleştirilmesine engel olur.
Türkiye’nin Sektörel işgücünde tarımın ağırlığı fazladır.
Tarımda çalışan sayısı azaltılarak sanayi sektörüne kaydırılmalıdır.
Ticaret hadlerinin tarım aleyhine olması gerekir.
Yanıtlar
Aile işletmeleri ile büyük işletmelerin karşılaştırılması:
İşletme büyüklüğü kavramınının tartışılması uzun sürecektir.
– 500 dekardan fazla araziye sahip
– 100 büyükbaştan fazla sığıra sahip ve bunun yem ihtiyacını karşılayacak arazisi olan
– 1000 küçükbaştan fazla koyun/keçiye sahip işletmeleri büyük işletme kabul edelim.
100 dekardan az arazisi olan ve benzerleri de küçük işletme/aile işletmesi olarak kabul edilsin.
Tahıllar, ayçiçeği, pamuk, salçalık domates gibi mekanizasyona elverişli ürünlerde büyük işletmelerin avantajlı olacağını kabul etmek mümkündür. Söz gelimi tütün üretiminde,sebze – meyve ve süs bitkileri yetiştiriciliği gibi emek yoğun üretim dallarında küçük işletmeler avantajlıdır.
Yaşamları tarıma bağlı olan aile bireyleri yaptığı işe özen gösterir. Hayvanlara şefkatli davranır, her tarlayı gözlemler, her ağacı tanır. Çalışma süresi ömürle sınırlıdır. Çocuklar ve yaşlılar dahil bütün bireyler üretim sürecine katılır.
Ücretli işçi, aile işgücü gibi özenerek iş yapmaz. Tarımda çalışanlar fabrikadaki gibi gözünüzün önünde değildir. Sayıları çoğalınca denetleme güçleşir. Çalışma süresi bitince işi yüzüstü bırakır gider. Alet makineyi hor kullanır. Kritik zamanda işi bırakır, hastalandım diye rapor alır. Büyük hayvancılık işletmesinin sağımcısı arefe günü çekip giderse işletme müdürü veya patron bayram süresince inekleri sağmak zorunda kalır. Yöneticiler işi iyi bilmiyorsa işler savsaklanır, emirlere itaat edilmez, yanlış anlar, yanlış yapar.
Büyük işletmelerde yanlışlar da büyük olur. Örneğin televizyonda 1000 dekar karpuzu dolu vurdu diye ağlaşanları gördük. Dolu yağışı yerel (mevzii) olur. 1000 dekar karpuz 10’ar 20’şer dekarlık parseller halinde 50-60 aileye ait olsaydı herbiri ayrı yerde olduğundan çoğu bu afetten kurtulurdu. Bin dekar karpuz tarlasında olgunlaşan karpuzları seçip hasat edinceye kadar karpuzların çoğu içini yer. Kalabalık ekipler için işinin ehli çalışan bulmak zor olur. Aile işletmelerinde gece bostan tarlasında yatıp, güneş doğarken serinlikte hasat yapılabilir.
Ege bölgesinde ilkbahar ekim mevsimi çok kısadır. Geniş alanların toprağın tavı geçmeden ekilmesi güçtür. Bunun için devasa traktörleri, hasat makinelerini ve diğer ekipmanı kullanmak gerekecektir. Bir pamuk hasat makinesi bir günde 500 – 600 kişinin toplayacağı pamuğun hasadını yapar. 250 BG’lik motoru hortum gibi mazot yutar. Kendi ağırlığına deposunda biriken 8 ton pamuk da eklenince tarlayı iyice sıkıştırır. Makineli hasat yapabilmek için yaprak döktürücü (defoliant) ilaç kullanma zorunluluğu vardır. Makine ve yedek parçaları bütünüyle ithal edilir. İnsanlar işsiz kalıp kentlere doluşurken doviz cinsinden paracıklarımız yabancıların kasasına gider. Yaşasın teknoloji…
Çok övülen verimli (!) büyük işletmeler bütün bu ileri teknolojilerine rağmen niçin kendi ayakları üzerinde durmuyor? Neden yeterince gelir vergisi ödemiyor? Üstelik yoksul halktan vasıtalı vergiler yoluyla toplanan paracıkların destesiyle kendilerine verilmesi için çaba sarfediyorlar. Sonuca da ulaşıyorlar.
Destekleme konusuna yönelik olan raporun üç yerinde kooperatifçilikten söz edildiği halde, “Raporda kooperatif vurgusu yapılmamış” denilmektedir. Başarılı kooperatif yöneticilerinin idam cezası talebiyle yargılandığı dönemler olmuştur. Kooperatiflerin imece kültürüne dayandığı, ilk kooperatiflerin İngiltere ve Almanya gibi kapitalizmin beşiği olan ülkelerde geliştiği bilindiği halde kasıtlı olarak onu komünizmle eş tutan yöneticiler de oldu. Tarım Satış Kooperatiflerinin fabrikalarını özelleştirip onları borca batırarak işlevsizleştiren politikacıları da hatırlayalım.
Eleştiride dile getiren kooperatif modelinde herşeye hakim olan bir örgüt hayal ediliyor. Ortakların arazilerini toplu olarak işletecek, boş kalan arazileri de işlemek suretiyle devasa bir işletme olacak? Malı ve emeğiyle katılan insanlar için nasıl bir çalışma düzeni kurulacak, gelirler ve riskler nasıl paylaşılacak? Adına kooperatif dediğimiz bu örgüt, kooperatifçilik ilkelerini nasıl uygulayacak? Açık kapı ilkesi, koşullara uyan herkesin kabul edilme zorunluluğu ve isteyenlerin de ayrılmakta özgür olduğu anlamına gelir. Ben arazimi kendim işleyeceğim diyenler kooperatifte kalmaya nasıl zorlanacak?
1960-70 yıllarında Türkiye nüfusunun Üçte ikisi kırsal alanda yaşamaktaydı. 2011 yılında bu oran % 20’ye inmiştir. Büyükşehir yasası ile tanım değiştiği için 16800 köy mahalleye dönüşmüş ve kırsal nüfus bir gecede % 9’a inmiştir. Cumhuriyet döneminde sanayinin gelişmesi için gerekli kaynak aktarımını sağlayacak önlemler alınmıştır. Ticaret hadleri sanayi lehine olmuştur ve halen de öyledir. Tarım kesimi yedek işgücü deposu olmuştur. Tarım kesimi karşılığını almaksızın sanayi ve hizmet sektörüne genç ve nitelikli işgücü ikmali yapmıştır. Şimdi tarımda çalışacak işgücü de azalmıştır. Genç nüfus kalmadığı için kırsal alanda yeterli nüfus artışı da olmamaktadır.
Kırsal alanda eskisi gibi tarım işçiliği yaparak hayatını kazanma imkânı kalmamıştır. Bir umutla kentlerin varoşlarına doluşan insanlar çok daha kötü ekonomik ve sosyal koşullarla karşılaşmıştır. Sanayi kesiminin ürettiği malları satın alacak kitle fiilen ortadan kalkmıştır. Sanayi kesimi yeterli istihdam yaratmadığı için insanlar işsizdir. Eğitimli genç işsiz nüfus oranı %25’i aşmıştır.
1950’lerde bizden çok daha kötü durumda olan Güney Kore, şimdi bizden çok daha gönençli durumdadır. Sanayiciler gümrük 1980’lere kadar gümrük duvarları ile korunmuştur. Ticaret hadleri sanayi lehine olmuş iken sanayinin ve ekonominin neden yeterince gelişmediği tartışılmalıdır.
“Bir bölgedeki tarlalara aynı ürünün ekilmesi, aynı tür hayvan yetiştirilmesi başlı başına bir verim sağlar, pazara sunulabilecek ürün miktarına ulaşılmış olur” şeklinde ifade edilen görüşün tarımsal üretim yönünden bir geçerliliği yoktur. İhtisaslaşma veye monokültür tarımın pek çok sakıncası vardır. Hastalık ve zararlılar yoğunlaşır.Sürekli olarak toprağın aynı katmanlarından yararlanılır. İşgücü ve çekigücü ihtiyacı belirli zamanlara yoğunlaşır (iş azamileri doğar) diğer zamanlarda kaynaklar atıl kalır. Nakit akışı bozulur. Fiyatlar düşerse yıkım büyük olur. Ekonomistlerin “Yumurtaların hepsini aynı sepete koymayın” sözünü hatırlayalım. Farklı ürünler yetiştirilmesi ve münavebeli tarım, toprak verimliliğini koruduğu gibi doğal ve ekonomik risklere karşı da güvence sağlar.
Arkadaşımızın ilgisine teşekkür ederiz.