Türkiye’de öteden beri tartışılagelen bir mesele var: resmi enflasyon, gerçek enflasyon, halkın enflasyonu. Nedense bizim vatandaşımız resmi istatistik kurumunun açıkladığı enflasyona bir türlü inanmaz. Bu biraz da enflasyonun ne olduğunu bilmememizden kaynaklanıyor bana kalırsa. Mesela geçenlerde Hazine ve Maliye Bakanı Lütfi Elvan CNN Türk’te gazetecilerin sorularını yanıtlıyordu, gelen sorulardan biri “Enflasyon neden artıyor?” şeklindeydi. Oysa enflasyon zaten fiyat artışı demek. Doğru soru “Enflasyon neden bu kadar yüksek?” olmalıydı. Haliyle enflasyonun mütemadiyen bir fiyat artışı anlamına geldiğini bilmediğimizden, açıklanan resmi oranlar da bizleri pek tatmin etmiyor. TÜİK nisan ayı tüketici enflasyonunu yüzde 17.1 olarak açıkladı. Yurt-içi üretici enflasyonu da yüzde 35.17 olarak hesaplandı. Üretici enflasyonu geçen yıl yüzde 6.71’di; 2019’da yüzde 30.12’ydi. Tüketici enflasyonu geçen yıl yüzde 10.94’tü, 2019’da yüzde 19.5’ti. Şöyle düşünün; son üç yılda bir malın fiyatına önce yüzde 19.5, bunun üstüne bir yüzde 10.9, sonra bir de yüzde 17 zam geldi. Son üç yılda yüzde 55.3’lük bir fiyat artışı söz konusu. Elbette belli ürünlerde bu çok daha fazla ama hem mal hem hizmet fiyatlarının genel düzeyi itibarıyla üç yılda yüzde 55’lik bir fiyat artışı oldukça yüksek. Yani Prof. Dr. Veysel Ulusoy’un sözüyle “Türkiye’nin bir enflasyon sorunu var.”
ÇOK VERİ İYİDİR AMA ASLI BAKİDİR
Bir dönem hatırlayacaksınız enflasyon sepetimiz epey gündem olmuştu. Bu yazının konusu teknik bir enflasyon çözümlemesi olmadığından o konuya girmiyorum. Ancak son dönemde ülkemizde enflasyon karaborsaya düşmüş gibi. İşte iki yıl evvel patates, soğan depolarını basıyorduk şimdi vatandaşa bedava patates, soğan dağıtıyoruz. Sendikalar mesela ayrı ayrı açlık, yoksulluk sınırı açıklıyorlar oradan da maddelerdeki fiyat artışlarını izliyoruz. Bunların bir kısmı yine Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) veri tabanı ile uyumlu. İstanbul Ticaret Odası (İTO) da İstanbul’daki perakende ve toptan eşya fiyatlarını açıklıyor. Son dönemde Antalya Ticaret Borsası gayet güzel bir çalışma ile Antalya hallerindeki meyve, sebze ve domates miktar ve fiyatlarındaki değişimleri açıklamaya başladı. Antalya sayesinde taze sebze, meyvedeki artışları izleyebiliyoruz. Bir de ENAG – Enflasyon Araştırma Grubu var. Prof. Dr. Veysel Ulusoy hocamız ve arkadaşları bir çalışmaya imza attılar.
ELEŞTİRİLERİN HAKLILIK PAYI VAR
Hazine ve Maliye Bakanı Elvan, geçenlerde CNN Türk’teki yayında TÜİK ve enflasyon konusuna özel bir yer ayırdı. Bakan Elvan, TÜİK’in mesleki olarak tamamen bağımsız olduğunu bakanlığa bağlı olsa da hiçbir şekilde teknik konularda talimatlandırılamayacağını belirtti. Doğrudur. Ancak TÜİK’e vekaleten atanan başkanlar, sürekli başkan değişmesi, en son güven tesis edecek danışma kurulları kurulup hiçbir eli yüzü düzgün icraat yapılamadan bunların feshedilmesi, indirimci marketlere etiket talimatları gibi konular akıllarda ve bu hadiseler Bakan Elvan’ın güven telkin edici söylemlerini gölgede bırakıyor. Bakan Elvan, 130 yıllık geçmişi olan TÜİK’in nitelikli bir personele sahip olduğunu da açıklamasında not etti. Gerçekten de TÜİK bültenlerinde belirtilen telefonları aradığımızda bugüne kadar hep ilgili kişiler sorularımızı yanıtladılar. Düzenlenen toplantılarda ve eğitimlerde sorularımız hiçbir zaman yanıtsız kalmadı. Bu anlamda TÜİK personeline hakkını teslim etmemiz gerekiyor.
BİNDE 23 ARTIŞI YÜZDE 5.8 YAPTILAR!
TÜİK’in yüzde 17’lik enflasyonunun aksine yıllık enflasyonun yüzde 30-40 olduğu aylardan beri dile getiriliyor. Esasen resmi enflasyonun yüzde 24’lere çıktığı dönemde de “gerçek enflasyon” yüzde 50 diyenler yok değildi. Bu hep olmuştur. Ancak bu kez bir akademisyen grubu bunu kurumsal hale getirince Bakan Elvan konuya ilişkin açıklama yaptı ve “Türkiye Cumhuriyeti tarihinde ilk defa Türkiye İstatistik Kurumu bu grupla ilgili suç duyurusunda bulundu” dedi. Bakan Elvan o yayında ENAG’ın açıkladığı alternatif enflasyona ilişkin TÜİK’ten gelen bilgi notunu da kamuoyu ile paylaştı. Elvan özetle şunları söyledi: “Bu grup, enflasyon ölçümüne 2020 Eylül ayında başlamıştır. Hatta ilk iddiaları, otomobillerde gerçekleştirilen ÖTV düzenlemesiyle enflasyonun bir günde yüzde 5.8 oranında arttığı olmuştur. Türkiye İstatistik Kurumu’nun madde sepetini ve ağırlıklarını aynen kullandıklarını söylerken, ki otomobillerin TÜFE’deki ağırlığı yaklaşık yüzde 5.6’dır, yani bir günde enflasyonun yüzde 5.8 arttığını ifade etmişler. Bu iddiaların doğru olması için, tüm otomobil fiyatlarının bir günde iki katına çıkmış olması gerekiyor. Halbuki ÖTV’de yapılan bu düzenlemeyle fiyatlar yüzde 4.15 oranında artmış ve bunun TÜFE’ye etkisi 0.23 olmuş.”
DÖRT AYLIK VERİ İLE O İŞ OLMAZ
“Aynı grup 2020 yılı Aralık ayında ulaştırmada yüzde 17.58 oranında artış olduğunu iddia etmiş. Halbuki bu bahsettiği ayda benzin fiyatındaki artış yüzde 5.2, motorin fiyatında 4.7, otomobil fiyatlarında yüzde 4’ülk artış olmuş, LPG fiyatlarında da düşüş olmuş, bunların ağırlığı bu grup içerisinde yüzde 70. Diyelim ki en yüksek olan benzin fiyatını dikkate alsanız, maksimum olabilecek oran yüzde 7. Ulaştırma sektöründe gözlenmesi mümkün olmayan aylık yüzde 17.58 artış iddiasının nasıl mümkün olabildiği sorularını ilgili grup cevapsız bırakmıştır, diyor yine TÜİK. 2020 yılı içerisinde Eylül ayından itibaren sadece dört aylık bir ölçüm yapmış, normalde sizin 2020 yılı enflasyonuna göre enflasyonunu tahmin etmeye yönelik bir ifade kullanacaksanız, neticede 12 aylık bir ölçümünüz olması gerekir. Dört aylık ölçümleri olmasına rağmen 2020 yılı enflasyonunu yüzde 36.72 olarak gerçekleştiğini iddia etmişler.”
RESMİ VERİ YERİNE KONULAMAZ
TÜİK’in, 46 bin 656 haneden aldığı bilgiyle tüketim sepetindeki ağırlıklandırmayı yaptığını kaydeden Bakan Elvan, her ay 550 binin üzerinde kişiye ulaşıldığını ve bunlardan veriler alındığını, marketlerdeki fiyatların resimlerinin de çekildiğini bildirdi. “Bu grup” diyerek ENAG’ı kasteden Elvan, “Kullandıkları metodoloji nedir, kaç kişiyle bu işi yapıyorlar?” diye sordu.
Muhalefet partilerinin sürekli bu grubun verisi üzerinden enflasyon açıklaması yapmasını eleştiren Bakan Elvan ayrıca, Reuters gibi, BBC gibi birtakım uluslararası iletişim kanallarının da kullanıldığını vurguladı. Elvan, “Türkiye İstatistik Kurumu bu verileri açıklamıyor, İstanbul Ticaret Odası yine aylık veri açıklıyor, Türk-İş yine aylık veri açıklıyor, bunların verilerine de baktığımızda Türkiye İstatistik Kurumu ile bu kuruluşların verilerinin de birbirine yakın olduğunu görüyoruz. Dolayısıyla burada yüzde 30-40 diye bu grubun açıklamalarına hiçbir şekilde itibar etmeyin” dedi.
Aydınlık okurlarının hatırındadır. Geçen yıl mart ayında İTO endeksinde kolonya fiyatı yüzde 72 zamlanmıştı. Oysa TÜİK veri setindeki zam sadece yüzde 1.94’tü. Fakat mayıs ayı itibarıyla kolonyadaki zam oranı TÜİK verisine göre de, İstanbul özelinde, şubat ayına göre yüzde 73.23 oldu. Türkiye genelindeki fiyat artışı yüzde 45 civarında kaldı. Yani gecikmeli de olsa fiyat artışı birbirini doğruladı. Bu anlamda Bakan Elvan, serzenişinde haklı diyebiliriz.
SUÇ DUYURUSU AFİŞ İNDİRMEK GİBİ
Alternatif bir enflasyon hesaplaması yapan ENAG ile ilgili suç duyurusunda bulunulması ise akademik özgürlük anlamında bir defa endişe verici. TÜİK güvenini yitirdiyse bu ENAG’ın suçu olamaz. Bu suç duyurusu işi de tıpkı CHP’nin “128 milyar dolar” afişleri gibi bir mesele bana kalırsa! Bakan Elvan, “itibar etmeyin” dese de vatandaş ne ENAG’a ne TÜİK’e yalnız pazar filesindeki ürünlerin fiyat artışlarına itibar eder. Elbette ENAG’ın verisinin adeta resmi bir oranmış gibi dikkate alınması da kabul edilebilir değil. Nasıl ki hiçbir akademik kurumun elinde Merkez Bankası ve Hazine kadar geniş veri seti olamazsa yine hiçbir grup TÜİK kadar geniş bir alanda istatistiki veri toplayıp işleyemez.
Burada TÜİK’in suç duyurusunun niteliğine de bakmak lazım. Kurumdan yapılan duyuruda alternatif bir endeks açıklanmasına karşı suç duyurusunda bulunmadıklarını önemle belirtilmiş. O halde neye suç duyurusu yaptılar, derseniz anlatayım.
TÜİK, 5429 sayılı Türkiye İstatistik Kanunu’nun 6. Maddesinin 1. ve 3. Fıkralarına atıf yaparak, “verinin hangi yöntemle üretildiğine dair temel bilgilerin açık ve net bir biçimde kamuoyu ile paylaşılması kanuni yükümlülüktür” diyor. Yine TÜİK, “Her ay düzenli olarak metaveri ve envanter bilgileri ile birlikte kurumumuz tarafından Eurostat’a gönderilen TÜFE verileri, Eurostat’ın standart analiz süreçlerine ve denetimlerine tabi tutulmaktadır. TÜİK’in uluslararası kuruluşlara olan yükümlülüklerini yerine getirmesine benzer biçimde, ülkemizdeki araştırmacıların da yukarıda sözü edilen mevzuat kapsamında hareket etmesi gerekmektedir” hatırlatması yapıyor. Bundan sonra TÜİK, şunu vurguluyor: “Suç duyurusunun içeriği; ilgili grubun bültenleriyle birlikte gerekli açıklayıcı bilgileri yayınlamamalarıyla sınırlıdır, yayınlanan çalışmanın sonuçları ile ilgisi bulunmamaktadır. Ayrıca ilgili çalışmayı engellemeye veya durdurmaya yönelik değildir.”
TÜİK ŞİKAYET ETMEKTE HAKLI BANA KALIRSA
Kurumun açıklamasına internet sitesindeki duyurular bölümünden ulaşabilirsiniz. Metnin sonunda bir de şöyle bir ifade yer alıyor: “TÜİK, kamuoyunda oluşturulmaya çalışılan algının aksine; amacı, kapsamı, metaverisi ve metodolojisi kamuoyuna tam ve doğru olarak aktarılmak suretiyle gerçekleştirilecek her türlü bilimsel çalışmaları ve istatistiksel araştırmaları bundan önce olduğu gibi bundan sonra da desteklemeye devam edecektir.”
Gerek Merkez Bankası gerek TÜİK gözümüz gibi sakınmamız gereken kurumlar. Bu kurumlar ne kadar sağlıklı işler ne kadar nitelikli olurlarsa vatandaşın da ekonomiye ve kurumsal birikime güveni o derece yüksek olur. Muhalefetin ve bu kurumlarda üst düzey görevlerde bulunmuş daha sonra muhalefet partilerinde görev almış kişilerin de popülizme kapılmayıp kurumlarda güven erozyonu yaratacak söylemlerden kaçınmaları gerekir. Elbette iktidar da bu kurumlara yönelik güven erozyonu konusunda önce aynaya dönüp bakmalı diye düşünüyorum. Bu anlamda Bakan Elvan’ın daha önce açıkladığı üzere ekonomik reform paketi kapsamında “TÜİK’in en özerk yapıya sahip kuruluşa dönüşecek” olması yeniden güven inşası için iyi bir başlangıç.