Türkiye’nin ekonomiden siyasete kadar son dönem tartışma konularına bakın. Bir tarafta gerçek durumu anlatmaya çalışanlar, öte tarafta sürekli olarak savunmayı hamaset ile karıştıranlar…
Sorun aslında meseleyi bir siyaset ve iktidar mücadelesinden ibaret görmekten kaynaklanıyor. Oysa 2 bin 200 yıllık devlet geleneğinde bu Millet çok iktidarlar görüp geçirdi. Kalıcı olan iktidar değil, devlet ve Millet’dir. Fakat uçuyoruz, kaçıyoruz demekten ve öte tarafta da gerçek durumu anlatmaya çalışmaktan önümüzdeki riskleri ve fırsatları görmez hale geldik.
Türkiye’nin jeopolitik ve iktisadi sürdürülebilirliği için yapılması gerekenler var. Ama dünya ekonomisinden yüzde 1’i bile bulmayan bu payla, siyasetin durumu domine etme şansınız yok. Sözünüzün ağırlığının olması için ya ekonomik olarak güçlü olacaksınız ya da gerçekten bir duruşunuz olacak. Bizde ikisi de sorunlu…
Peki ne yapılabilir? Yapılacak çok şey var da, önce önümüzdeki işten başlamamız gerekiyor. Örnek mi? Moody’s tarafından hazırlanan son bir rapor var. 2021 yılının sonuna dair bir öngörü… Altını çizeyim sadece bir tahmin ama önemli.
Diyor ki, riskler ve sorunlu yapı devam etmekle birlikte, 2021 yılında küresel ticaret yüzde 7 ile 9 arasında değişen bir oranda büyüyebilir. İşte kritik nokta bu. Şimdi meseleye ‘herkes Çin’den vazgeçiyor, tedarikçi olarak biz pay alabiliriz’ seviyesinde yaklaşırsanız; işin içinden çıkamazsınız, beklentinize de ulaşamazsınız.
Zira tedarik zincirleri öyle bir günde değişmez. Zaten bu değişimin yolculuğunun anahtar kelimesi de dijitalleşme. Daha önce kaleme aldığım gibi tedarik zincirindeki bağımlılığı azaltmak için, alternatif tedarik noktaları arayışı yok; karanlık fabrikalara ulaşan bir yapı içerisinde üretimi geri çağırmak var.
Bu süreçte aradan pay kapma telaşına düşer ve ekonomi politikalarınızı da buna göre belirlerseniz, kısa süre içinde yine açıkta kalırsınız. O zaman durumu abartarak, misket kapışır gibi yağmacı bir tavır takınacağınıza, yeni ekonomik modelin dişlisi olmanın peşinde koymayı amaçlamalısınız.
Ortadaki pastadan daha fazla pay kapmaya çalışanların yeni ekonomide yeri yok. Pastayı, büyütmeye niyetlenenlerin paylaşacağı bir sürece doğru gidiyoruz. Yani büyük dilimin peşinde değil, daha büyük pasta yapılmasını sağlayacak ustaların içinde olmanız gerekiyor.
Bu da günübirlik, söyleyenden başka kimsenin inanmadığı hamasetle değil, değer yaratmakla mümkün. Dünya ticaretinden pay almanın değil, ortaya koyacağı performansla pastayı büyütenlerin içinde olmanın hedeflenmesi lazım.
Mesela 2021 yılındaki ticarete dair büyümeyi iyi okumalıyız. Bundan pay alma telaşından savrulmak yerine, pastanın büyümesini sağlayacak belki binde bir fark yaratan ülke olmayı amaçlarsak işin rengi değişir.
Böyle bir yapı da kavga ederek, saçma sapan çizgi filmlerle z kuşağına hitap ettiğini zannederek, rakamlarla oynayıp kendini iyi göstererek, fasoncu ülke statüsünü süsleyerek, fikri bastırarak, hukuku kendine göre şekillendirerek, sokağa yabancılaşarak ve herkesle didişerek başarılacak bir yol değil.
İçeriyi baskılamadan, herkesi yetenekleriyle oyuna katarak, kibirle hareket etmeden bir takım haline dönüştürebilirsek, dışarıda dikkat çeker; oyuna alınmak istenen ülke haline geliriz.
Aksi takdirde modası geçmiş patronlardan ve yöneticilerden farkımız kalmaz. Onlar ve onların baskıyla, fikre kapalı yönettiği şirketler nasıl kısa süre içinde oyunun dışında kalacaksa, ülkeler için de durum farklı değil.
Zihniyeti değiştirmeden sonucu değiştiremeyiz. Zihniyetin anahtarına da ‘ben’ değil, ‘biz’ diyerek ama bunu sözün ötesine geçirip eylemlerinizle çelişmeyerek sahip olabilirsiniz. Yoksa, sadece kendinizi küçük dünyanın büyük patron zannedersiniz. Oysa o binanın dışında da bir hayat var ve o ekosistemde bu zihniyetle çok önemsiz olduğunuzu bilemezsiniz.