128 milyar dolar vesilesiyle

Şöyle birazcık  yukarılara  çıkıp  bakan  bir  kimsenin  2021  Yılı  Nisan  Ayında kolayca  tanımlayabileceği  manzara  şöyledir :  Abd  ,  hertürlü   “aracı “  ve  “ aracını  “ kullanarak  ,  Türkiye  Cumhuriyeti  Devletini  ele  geçirmeye  ve  ülkemizi  bölmeye  çalışmaktadır.   Abd ‘nin  bu  çabası  , Çin ve  Rusya’yı  kuşatma  ve  sindirme projesinin  bir  parçası  olduğu  kadar ,  bağımsız  bir  amaç  olarak  İsrail’in uzun  vadeli  güvenliği ile  de  ilgilidir.  Abd  ve  İsrail ‘in  (  ve  tabii ki  İngiltere  )  bu  bölgede  otuz  yıldır  sürdürdüğü  faaliyetlerinin  temelini  “ Kürdistan  “ adı  altında  ki  ikinci  İsrail  projesi  oluşturmaktadır. Her türlü  tavizi  verme  sözü  ile  iktidar  olan  Ak Parti  , sonuçta  ülkenin  iç  savaşa  ve  asker  temelli  bir  iradeye  sürüklendiğini  görmüş  ve  2014  Yılında  açılım  politikasından  çark  etmişti. Bunun  üzerine  Abd  ,  bir casusluk  ve  operasyon örgütü  olarak uzun  yıllardır  yapılandırdığı ve  Ak  Partinin  hayırhah  tutumuyla  daha da  güçlenen  (  Önceki  iktidarların  tavrı  farklı  değildi  )  Fetö  örgütünü Ak  Parti ‘ye  karşı  harekete  geçirmişti.  Acelesi  olan  Abd  , Fetö’yü  erken  bir  maceraya  iterek yok  olmaya  giden  ezilme  ile  sonuçlanacak  süreci  başlatmıştı  .Ancak  , Abd  ‘nin  tertipleri  her zaman  olduğu  gibi  çok araçlı  ve  çok  boyutluydu. Ekonomik  planda  2001  Yılından  itibaren dikte  ettiği , Ali  Babacan – Kemal  derviş tarafından  uygulanan “ ucuz döviz – yüksek  faiz- üretimsizlik  “ programı  bunlardan  birisiydi. Diğer  taraftan kaset  operasyonuyla  CHP  ele   geçirilmişti  ve MHP  ele  geçirilemeyince  İYİP  vasıtasıyla  bölünmüştü. Benzer  amaçlarla  Ak Parti’de iki  yavru  doğurtularak hırpalanmak  istenmişti. Darbe  başarısız  olunca  bu  sefer  muhalefeti  konsolide  eden Abd ,  CHP  öncülüğünde  millilik  ve  bağımsızlık  ve  tabii  Atatürkçülük  adına her türlü  değerini  yitirmiş bir  kukla  muhalefet oluşturmuştu  ve  bir  “ Saygon  Rejimi  “ kurma  girişimlerine 15  Temmuz  yenilgisinden sonra  hız  vermişti. Psikolojik  harekat ve  propaganda  teknikleri ve  insanların  algılarıyla oynama  “biliminde “ oldukça  ileri safhalara ulaşan Abd , son  günlerde , bu  türden harekatlara , Sorosvari   yöntemlerle katkı  sunmaya  devam  etmektedir.

İstanbul  Sözleşmesi  , yönetemiyorsunuz  ölüyoruz söylemleri  , Boğaziçi  rektör  ataması  protestoları  ,  deneme  atışlarıydı. Bu  öncül  eylemlerle  Abd  bütün  siyasi  partilerini  ve  medyasını  mobilize  etmeyi  başarmaya  çalışmış , bir  nevi  tatbikat  yaptırmıştır. Ancak , bilinci  çarpıtılmış kent  küçük burjuvazisinden  oluşan ve  şikayetlerinin  esasını “ maddiyatın “ değil büyük  ölçüde “ yenilenen  algıların “ oluşturduğu bu  kitlenin , maddi  bir  sorosvari  ayaklanma  gücü  oluşturamayacak olması ; karşısında  güçlü ve  ne  olup  bittiğinin farkında  olan TSK’nın, Türk Polisinin  ve  bilinçli  daha  büyük  bir  kitlenin bulunması , Abd ‘nin  umudunu  kırmaktadır. Buna  rağmen  Abd , muhalefeti ,  tıpkı  Fetö  gibi  ezilmeyle  sonuçlanacak  bir yeni  1919  macerasına sürüklemektedir.  Chp  genel  Başkanı  K. Kılıçdaroğlu , adeta  bilincini yitirmiş  Chp  kitlesini  ve  eklentilerini adım  adım  felakete  götürmektedir. Cumhuriyetin kuruluşuna  kaynaklık  eden  İstiklal  Mahkemeleri  ve Hıyaneti  Vataniye devrinde  bile  olmayan,  bir  kargaşa  çıkarma hedefi  alenen  planlanmış bulunmaktadır.

Abd’nin  örgütlediği muhalefet  cephesinin son  günlerde  iki  atağı  söz konusudur. :  Emekli  Amirallerin  bildirisi  ve 128  milyar  Dolar  kampanyası. Bu  iki  konuya  yakından  bakmak , Türkiye’nin  karşı  karşıya  kaldığı /kalacağı  tertipleri çözümlemeye  yardımcı  olmak için  , bir zorunluluk   haline  gelmiştir. 

Emekli  Amirallerin en  büyük yanlışı ,  2014  Yılından  itibaren , Devletin  içersinden Fetö ‘nün  temizlenmesinden  sonra  , ortaya  çıkan  Devlet  aklını bilmemeleri ve/veya  kavrayamamalarıdır.  Artık  net  bir  biçimde ortaya  çıkmıştır ki bildiri  , İyi  Parti  yöneticisi ve CFR’nin Türkiye  kolu  GİF   üyesi  Ergun  Mengi tarafından organize  edilmiş ve  yine  GİF   üyesi  12  Eylül  faşist  darbesinin önde  gelen  elemanlarından Işık  Biren  ve  benzeri birkaç  Amerikancı   tarafından  kotarılmıştır.  Yukarıda  belirttiğimiz   “önderlik  eden  “ Emekli Amiraller  arasında ki yazışmalardan  anlıyoruz ki  , başlangıçta  ,bildiride “ Montrö “ anlaşması  konuya  dahil  değildir . Bildiri  yine başlangıçta  münhasıran  ,  Veryansın  Tv adlı  siteye yabancı  bir  gizli  servis  tarafından verildiği  anlaşılan fotoğraf  üzerinden , TSK’ nın  gericiliğe  ve  tarikatlara  teslim  olduğu  teması kullanılarak , TSK’yı  yıpratmak  ve  tereddüt  yaratmak üzere  CFR tarafından  planlanmıştır .  TSK ‘nın gericiliğe  ve  tarikatlara  teslim  olduğu düşüncesi yeterli heyecanı  yaratmayınca  , bu  sefer bildiri  tertipçileri Montrö  konusunu  bildiriye  eklemişlerdir . Yani , aralarında ki  yazışmalardan  anlaşıldığı  kadarıyla asıl  amacın ,  Veryansın  Tv  kullanılarak oluşturulan  algı  üzerinden , TSK’ yı  laiklikten uzaklaşmakla ve gericilikle  itham  etmek  , olduğu  anlaşılıyor . Diğer  bir  ifadeyle  Montrö  zokasını  yutan  bir  grup  emekli  Amiral  TSK ‘ ya  saldırmakta  beis  görmemişlerdir . Emekli   Amiraller   arasında  bulunan  ve  bir  GİF  kuruluşunda  görevli  olduğu  ortaya  çıkan bir  Amiral ,  “ 2016  Yılında  55  Amiralin  35 ‘i  sarıklıydı” diyerek  Fetö  üyelerini   , dini   tarikat  üyeleri  olarak  lanse  etmekten  çekinmemiştir.  Fetö ‘yü  Abd ‘ nin  casusuluk  ve  operasyon  örgütü  olarak tanımlamaktan   çıkarma  ve  bir  dini  tarikata  indirgeme  ve  sarıklı  amiralle  eşleştirme  düşüncesinin ne  anlama  geldiğini  Türk  Devrimcileri  gayet  iyi  bilmektedirler .  Diğer  çağdışı   tarikalar da kapatılması  gereken teşkilatlar  olmakla  birlikte , Fetö’yü  bu  tarikatlarla  bir  tutarak  Abd ‘den “arındırma “ çabaları manidardır.

TSK olayı doğru  kavramış , CFR bildirisinin  hemen  arkasından yayınlandığı  karşı  bildiri ile  “ savaştığını “ve  bu  bildirinin maksatlı  olduğunu  ilan  etmiştir . Bilindiği  gibi , Türkiye’de  din  bazlı  gericiliğin yükselişe  geçtiği  dönem , 12 Eylül  Abd  darbesinden  sonra ki  süreçtir.  12  Eylül darbesinin  “parlak  “elemanlarından  GİF üyesi Işık  Biren’in ve  Fetö  iltisakı kuşkusuz İyi  Parti  yöneticisi ve  GIF  üyesi  Ergun  Mengi’nin TSK’yı  gericileşmekle   suçlamaları bildirinin  ihanet  içerdiğini göstermektedir . CFR  bildirisi  tutmamış ,  imzacı  emekli  amiraller  kariyerlerini  kaybetmişlerdir .  İlginç  bir  durum da , Türk  Yargısı’ nın olaydan  hemen  sonra , CFR-GİF  yapılanmasına  yönelmesi  ve  GİF’in  bir  alt dalı  olarak  örgütlenmiş bir  Üniversite  “ forumunu “ hedef  almasıdır . İlgili  Üniversite  Forum yönetiminde Cem  Kozlu  gibi kadim  ve  harbi bir  CFR üyesinin ve Özal  Prensinin  bulunması da sürpriz  olmamıştır .

Abd  muhalefeti  ona  bağlı  medya ve  özellikle   Chp kitlesi saldırıya  sahip  çıkmış , CFR  ilişkisi ortaya  çıkınca belli ölçüde ricat  etmişlerdir. Bazı  sözde sol  gruplar Perinçek ‘e bakarak  yön çizmişler  ve  CFR  bildirisini  desteklemişlerdir .Gerekçe  olarak , emekli  amirallerin bildiriye  yem  olarak  konulan Montrö’yü  savunduğunu   öne  sürmüşler  ve  bir kısım  eski  meşhur  kişilerin hizmetlerinin  yüzü  suyu  hürmetine CFR  bildirisini  savunmuşlardır. Türk  yargısı  , VP ,  Ak  Parti  ve  TSK  bildirinin  gerçek  amacını  tespit  etmek  suretiyle tertibi  bertaraf  etmişlerdir. Asıl  enteresan  olan  husus , CFR’ nin  bu  kadar  detay  konularla  uğraşmasıdır. Bu  durum  gelmekte  olan  saldırı ve  Abd niyetleri konusunda Ak Partinin  ataletine son  vermesi  gerektiğini  göstermektedir .

Abd  muhalefetinin  son  Sorosvari eylemi 128  milyar  Dolar  kampanyasıdır . Muhtemelen 14.  Katta hazırlanıp bütün  muhalefet  saflarına  dalga  dalga  yayılan “ attack  “  ile  gözlerine siyah  bez  bağlanmış olan  yarı  aydın kitlesinin zihninde aşağıda ki  düşüncelerin oluşması  sağlanmak  istenmiştir :

—  Tayyip  ve  Damat , TCMB  depolarında  desteler  halinde  durmakta  olan 128  milyar  Doları  çok  büyük  bir  olasılıkla Katar’dan  hediye edilen uçakla yurtdışına  kaçırarak  kiralık  depolarda  saklamışlardır . ( en  kötü  algı )

—  Tayyip  ve  Damat  , 128  milyar  Doları  ayakkabı kutuları  içersinde yurtdışına  kaçırarak  altına  çevirmişler ve  sonra  güvenli  liman  olarak  Katar’a taşımışlardır. (  daha  zekice )

— Tayyip  ve  Damat , 128  milyar  Doları  yandaşlara  peşkeş  çekmek  için ucuz  ucuz   satmışlardır. Bu  satıştan  ya  yüklü  komisyon  almışlardır veyahut sattıkları  şirketler zaten  kendilerinindir .Bu  Dolarlar  daha  sonra  Kanal  İstanbul’dan  geçirilerek şimdilik  bilinmeyen  ve duruma  göre  değişecek bir  ülkeye  kaçırılacaktır. (konuya  temas  eden  bir  algı ) 

Ortaboy , Hdp  ruhlu  bir  Chp ‘li  de  oluşan algılar  aşağı  yukarı  böyledir. Daha  da  vahim  olmak  üzere  sözkonusu  dövizin  Devlet  bütçesinden   harcandığı  gibi  tamamen  sürrealist algılar da  mevcuttur.

Türkiye’ de  kalkışma  peşinde  olan  Abd  muhalefetinin hiçbir  akıl , izan ,  ahlak ve  bilgi  içermeyen , sadece  ajitasyon  amacıyla yarattıkları  slogan ile  kargaşa peşinde  oldukları su  götürmez  bir  gerçektir .

Sonuçta  döviz    satış işlemler  sürecini  Soros  ve  istihbarat  örgütlerine  özgü  propaganda  kampanyasına  dönüştüren  Abd  ve  şerikleri   ,  Abd  nin  Türkiye  ile  köprüleri  atmasına  ramak  kala , nihai bir  Armageddon ‘a  hazırlanmaktadırlar.

TCMB’nin  2018  den  sonra  net  döviz  satıcısı  olduğu  ve 3 yıl  içersinde  ( Nisan  2018 –Nisan  2021  )  döviz  rezervlerinde  95  milyar  dolar  azalma  olduğu anlaşılmaktadır. Bu  azalma  sırasında  satılan  dövizlerin  döviz  fiyatını  sabit  tutmaya  yönelik  olduğu  açıktır.  Bilindiği  gibi  döviz  satışları  TCMB  tarafından  günlük  yayınlanan  kur  üzerinden  hem  TCMB  hem de  bankalar  tarafından  yapılmaktadır.  Döviz  kurunun artacağı  tahmini  üzerine  sözkonusu  3  yıl  içersinde  spekülasyon  amaçlı  döviz  alışının yapılması  olasılığı  bulunmakla  birlikte  bunun  ekonomik  bir büyüklüğe  ulaşması  ihtimali  bulunmamaktadır. Bu  türden  büyük  spekülasyonları  ya  bankalar  yada  devlet  yapabilir. Diğer  taraftan  bahse  konu  3  yıl içersinde  Döviz  Tevdiat  Hesaplarında  da  cok  ciddi artış  meydana  geldiğini  biliyoruz.  Hal  böyle  olunca  kimin  spekülasyon  yaptığını   yada döviz  kurunu  sabit  tutma  çabasının doğru  olup olmadığını tartışabiliriz. Ancak  , 3  yıl  içersinde 95  milyar  Dolarlık  azalmanın  gerçekleşti  süre  zarfında  , dövizin  artacağı düşüncesiyle  ve  bunu  önceden  haber  alarak  alış  yapma  eyleminde  bulunulmasının yarattığı  “montanın “  oransal  değerinin çok  küçük  olacağı  ekonomik bir  gerçekliktir. DTH  rakamlarında  ki  artışa  bakılırsa  ilgili  sürede  en  fazla  spekülasyonu  vatandaş  yapmış  olarak  görülmektedir.   Ortada  iddia edildiği  gibi  bir  yolsuzluk olabilmesi  için, belirli  kişilere , önceden döviz  artışı taahhüdü  verilerek  anlaşmalı  ve  sistemli döviz  satışlarının  piyasa  fiyatının  altında  yapılması  gerekir. TCMB  kayıtlarının  incelenmesi bütün  merakları  giderir  ,ancak  bunu    için  döviz  alan   ticari  kişilerin izinlerinin  alınması  hukuki  bir  zorunluluktur. Bu  zorunluluk  nedeniyle  diğer  merkez  bankaları da döviz  işlemleri  ile  ilgili bilgileri  açıklamamaktadır.  TCMB  yıllardır  döviz  alıp  satmaktadır , bu  durum  son  3  yıla ilişkin  bir  uygulama  değildir.

TCMB ‘nin  dövizi düşük  tutmak için rezervlerini  eritmesi ve  düşük  kur  rejimini  sürdürmek  istemesi yanlış  bir  politikadır. Son  olayda  da  görüldüğü  gibi  yapay  fiyatlı  düşük döviz  kuru  düzeyi  , hem  büyüme  ve  ihracata  ket  vuran  hem  de  spekülatif  hareketlere  imkan  veren  ekonomik  olarak  zararlı  bir  politikadır.

Son  olay , TCMB  içersine  yerleşmiş  S. Serdengeçti (GİF üyesi  ), D. Yılmaz( GİF  üyesi  ) , A. Babacan , K. Derviş   elemanlarının  bu  arada  1. Murat’ın  ne  türden  zararlı  faaliyetler  içersin de  bulunabileceklerinin göstergesi  olmuştur. Bir  kere  daha  ısrarla söyleyelim ki  TCMB  ve  BDDK ,   KDAB  elemanlarından   süratle temizlenmeli  ve  milliciler  destek  hizmet  olarak  mevcut  Başkan’a  eklemlenmelidir.

Ak Parti  mevcut saldırıların  ve  gelecek  saldırıların  vahametini  kavrayamamış ve  gerekli örgütlenmeyi  sağlayamamıştır. Ak  Parti  siyasi    ve  idari  yönetimi  paylaşmayı  bir  an  önce  başarmalıdır. 

 Kanal  İstanbul  gibi  tamamen  bölgecilik  kokan  ve  ekonomik  felaket  olacak ve  Ak Partiyi  ekonomik  zorluklar  kadar hırpalayacak projeler  rafa  kaldırılmalı ; cepheyi  genişletme ve  işbirliği  konusunda ki kibirden  vazgeçilmeli  , cumhuriyet  değerleriyle hiçbir  sorunu olmadığını daha  güçlü  vurgulamanın   gerekliliği  kavramalı , ve   bu  ilave tedbirlerle de   Abd/ Soros  saldırılarının kolayca  def  edilmesi  kolaylaştırmalıdır.  

İzmir, 25.04.2021

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir