Yeterince büyük bir yalan söyler ve onu tekrar etmeye devam ederseniz, insanlar sonunda ona inanmaya başlayacaklardır.” Nazi Propaganda Bakanı Joseph Goebbels.
‘128 milyar dolar nerede?’ sorusu gündemin popüler dezenformasyon başlıklarından birisi oldu. Konu medya ve sosyal medyanın tüm mecralarında ‘enine boyuna’ tartışıldı. Yapılan tartışmalar esasen politik ajitasyonun, yüzeysel ve yanlış matematik hesaplamaların ötesine geçemedi. Gelin bu konuyu adım adım detaylı olarak analiz edelim.
Önce dezenformasyonun liderliğini yapan ve diğerlerine göre nispeten ‘bilgili’ yazarlardan başlayalım. Bu yazarların ortak özelliği profesyonel bankacılık ve bürokrasi geçmişlerinin olması, konuya hakim olmalarıdır.
‘128 MİLYAR BUHARLAŞTI’ YALANI
Konu aylar önce gündeme geldiğinde bu yazarlar doğrudan ‘128 milyar buharlaştı’ yalanına destek olmuşlardı. Ancak zaman içinde tavır değiştirerek teknik ayrıntılar ve anlamsız sorularla konuyu güncel tutmaya çalışma aşamasına geldiler. Bir internet sitesinde söz konusu yazarlardan biri konuyu kronolojik sırayla ele almış. Makalede anlatılan her madde aslında ayrı bir yazı konusu olabilir ama bunu şimdilik bir kenara bırakalım. Yazıdan çıkan ilk sonuç şu; telaffuz edilen 128 milyar doların büyük bir kısmı yurt içi yerleşik ve yabancı portföy yatırımcılarına gitmiş, geri kalan kısmı ise dış börç ödemelerinde kullanılmış. Yani TCMB kanunen yapması gereken asli görevlerinden birini yerine getirmiş, tüm dünya ekonomilerinin krize girdiği salgın döneminde piyasada oluşan döviz talebini karşılamış. Demek ki ortada muhalefetin iddia ettiği gibi bir ‘vurgun’ veya ‘buharlaştırma’ operasyonu sözkonusu değilmiş. Aylar sonra gelen bu analizler artık bir şey ifade etmiyor. ‘128 milyar dolar vurgunla yok edildi’, ‘TCMB rezervleri eksiye düştü’ haberleri uluslararası kamuoyuna servis edildi, kafalar bulandırıldı ve kara propaganda amacına ulaşmış oldu. İnternet arama sitelerinde ‘net rezerv, TCMB ve Türkiye’ yazdığınızda karşımıza çıkan ne yazık ki ‘128 milyar doların buharlaşması’ başlıkları oluyor.
IMF DENETÇİSİ HAVASINDALAR
Yine aynı yazıya dönelim. Yazar yazının ilerleyen satırlarında vites yükseltmiş; TCMB’nin asli görevini yerine getirmiş olması ‘Türkiye’nin en büyük finansal skandalı’ olarak nitelendirilmiş! Ve yazı TCMB’ye adeta bir IMF denetçisi gibi küstahça sorulan sorularla son buluyor: “Hangi fiyattan kime dolar sattınız? Sattığınız kurumların türev pozisyonları nedir?” vs. Sanki TCMB bir müstemleke merkez bankası ve tamamen keyfi idare edilen bir kurummuş gibi. Sanki bu soruların cevaplarını dünyada başka bir merkez bankası verirmiş gibi. Sanki TCMB ‘net rezervleri’ tarihte ilk kez eksiye düşmüş ve her şeyin sonu gelmiş gibi. Sanki dünyada net rezervi eksi olan tek merkez bankası TCMB imiş gibi.
BİZ DE SORALIM O HALDE
Biz de karşı sorular soralım kendilerine; mesela FED veya Avrupa Merkez Bankası bu sorulara cevap verir miydi? ‘Şeffaflık’ şiarının arkasına sığınarak bu teknik soruları sormak şark kurnazlığı olmuyor mu? Sahi bu ‘şeffaflık’ şiarı nereden türemişti? IMF ve Atlantik sermayesinin temel şiarı değil miydi? Bu soruları hiçbir yabancı banka analisti sormayı akıl etmiyor da siz mi akıl ediyorsunuz? Siz bu yaklaşımınızla sadece hükümeti ve TCMB yönetimini değil bu kurumların işlemesini sağlayan ve denetleyen diğer devlet kurumlarını da zan altında bırakmıyor musunuz? Amacınız devleti topyekun mahkum etmek mi? Yabancıların bile cesaret edemediği bu tavrın amacı ne? Bu tavır kraldan kralcı bir tavır değil mi?
Bu soruların cevaplarını asla almayacağımızı biliyorum. Aslında makale yazarının kurgusu ve sorduğu tüm sorular içselleştirilmiş Atlantik sermayesi kültürünün, bilinçaltına işlemiş bir ezikliğin, Tanzimatçı kafanın bir yansımasından ibaret. Bu kadar eğitimli ve iyi kötü dünyayı görmüş insanların bir takım dogmaları sorgulamadan, iyice ölçüp biçmeden papağan gibi tekrarlamalarının başka bir açıklaması olamaz.
(Devam edecek.)