Arıcılıkta sevdiğim çok güzel bir cümle vardır:”balı arı değil arıcı yapar”.
Arıcı arılarına gözü gibi bakar, hep başında olur,nerde polen var nerde bal ortamı var arısını oraya götürür. İlkbahar ve sonbahar bakımını titizlikle yapar. Varroa başta olmak üzere bütün hastalık ve zararlılarla mücadelede arısına yardım eder.
Velhasıl iç ve dış etkenleri arıya sağlar; arı da hiç durmaksızın bunun karşılığını verir.
Bal verir,perga verir,propolis verir,süt verir,polen verir,zehir verir.
Verir de verir yani.
Pandemiyle birlikte doğal beslenme ,Gıda dolayısıyla tarım ön plana çıktı ya…
Önüne gelen konuşmaya yazmaya başladı.
Meğer ne kadar da çok şey biliyormuşuz..
Fakat ne garip çiftçi ve üreten dışında herkes konuşuyor..
Dikkat ettiyseniz bütün konuşmalar iki ana noktada toplanıyor.
Bir: devlet tarımı desteklemiyor ya da yeterli değil.
İki: çiftçi işi bilmiyor. Daha bilgili ve paralı insanların sektöre girmesi lazım. Teknoloji kullanmıyor, herkes traktör alıyor,ortak tarım makinaları kullanmıyor .
Bu iki noktayı elbette artısı eksisiyle konuşabiliriz.
Ama bunları yazan söyleyenler (yani tüketenlerin kendisi) hiç kusurlu değil mi.?
Esas aktör olan tüketenler nerde bu denklemde.?
18 nisan pazar günü Çanakkale Gökçeada’daydım.
“18 nisan Dünya çoban günü” olmalı temasıyla Koyun Keçi dünyası ve Köye Dönüş Derneği’nin organize ettiği canlı yayına katıldım.
Onlarca birlik başkanı ve çobanın müdahil olduğu yayın inanılmaz izlenmiş. Çobanların ilgisinin dışında bazı profesörlerin de izleyip dönüş yapmaları çok hoşuma gitti.
Canlı yayında çobanlar sorunlarını aktarırken birisi şöyle dedi.
” biz para mara istemiyoruz. Malımızı değerinde satalım yeter”.
Gökçeadada yıllardır imroz koyunu ve keçisi dağda yıl 12 ay kendi Yaşar.
Full özgürdür yani.
Bir anlamda ” yabani” gibidir .
Sizi görürlerse hemen kaçarlar.
Çok hızlı ve çeviktirler.
Dağda onları görmeye gittiğimde kuzu ve oğlaklar 3—4 aylık olmuştu.
Tamamen annelerinin sütüyle beslenmiş olacaklar ki onlara bayıldım.
İki yıl öncesine kadar ada sakinleri “asfalta iniyor,bahçemize giriyor ,sebzeye meyveye zarar veriyor “diye koyun keçi yasaklansın diye kampanya yapmışlardı.
Hatta ilçe kaymakamı gelen bolca şikayet dilekçesi karşısında çaresiz kalmış ve çobanları çağırıp şöyle demişti:” bundan sonra koyunları ağıllara alacaksınız. Güderken de başında bulunacaksınız”.
Devletine karşı çok saygılı olan çobanlar başlArını ellerinin arasına aldılar ve düşünmeye başladılar.
Ama 100 yılı aşkındır devam eden bu küçükbaş üretimi sona erecekti.
Ülkenin küçükbaştaki en büyük sorunu “çoban”dı.
Oysa Gökçeadada çobana gerek yoktu.
Adada kurt çakal olmadığı için ( iki ayaklılar hariç) koyunlar tam özgürdü.
Yani tam da bizim çok konuşan tüketenlerin istediği türdendi.
Suni yem yemiyor, özel beslenmiyordu .mama da yoktu.
Sonra küçük küçük adımlar atıldı. Çobanların gönlü doğal ve samimiydi.
Küçükbaş dünyasını iyi bilen ve pazarda sesi duyulan Ümit Şahinler ekibi topladı.
Çanakkale tarım il müdürü, ilçe müdürü,koyun keçi damızlık birliği ve ilçe çobanları çok büyük katkı sağlayarak koyunların ” örgürlükleri”nin devamını sağladılar .
Benim de Agro Tv’de yayınlanan 3 Madra içerikli programım var ada için. Başka gazeteci arkadaşlar da gelip çekim yaptılar.
Ve gelinen nokta…
Migros her hafta gökçeadadan kuzu eti kestirip İstanbul ve İzmir’deki bazı şubelerinde ” özel ürün” diye sergiliyor.
” Gökçeada kuzusu ” adıyla digital pazarlamada ürün ” yok satıyor “.
Benim babam 75 yaşında.
Trabzon dağlarında 100 adet Karakeçi güdüyor.
4 kuşaktır da arıcılık yapıyor.
Dediği tek bir cümle var:” bölgemizde sadece kurbanda teke kesimi talebi artsa ben de keçi sayısını arttırırm. Aynı şekilde bal arayanların sayısı artsa ben daha çok üretmeye emek veririm.”
Bu iş bu kadar basit.
Çok yorum yapmaya, konuşmaya,üzülmeye haTta korkmaya gerek yok
Tüketicilerden çok az bir kısmı koyun keçi,arı ürünleri veya herhangi bir ürünü tercih ederse üretim hem de yerinde üretim anında artar.
Şimdi tv ekranlarında veya sosyal medyada yaptığımı yorumlar kadar üreten insanların ürününü 3 kuruş fazla vererek ve kargosunu ödeyerek kullanalım.
İnanın sadece bu hareket bile ” üretim harekatı” için şimdilik yeter.
Gerisi zaten gelecek…