Pandeminin başlangıcının üzerinden bir yılı aşkın zaman geçti. Belki bugün biraz daha alışmış haldeyiz. Sadece yöntemlerden, teknoloji kullanımından ya da maske takmaktan bahsetmiyorum.
O kadar alıştık ki bir tarafta son derece doğru uygulamalar sürerken, öte tarafta tıklım tıklım salonlar insanların daha çok sinirlenmesine neden oluyor. Vaka sayıları artıyor, ama insanlardaki yılgınlığa paralel gevşeme de kendisini hissettiriyor.
Her ne kadar kontrollü normalleşme diye bir kavram çıkarılsa da, şu bir gerçek ki ne işler eskiye döndü; ne de işsizlikte TÜİK’in iddia ettiği gibi bir düşüş var. İnsanların, esnafın, hatta firmaların güç durumda olduğunu biliyoruz.
Arka arkaya irili ufaklı yapılandırmalar, ödenemeyen meblağlar bunun en açık kanıtı. Hatta kısa çalışma ödeneğinin devamının istenmesinde bu gerçek var. Fakat geçtiğimiz yıl zannedildiği üzere çok da kolay geçmedi.
Bilhassa o ay kazanıp geçimini sağlayanlar, günlük çalışanlar, esnaf ve küçük işletmeler adına… İşsiz olanları ya da ücretsiz izne çıkarılanları saymıyorum bile. Zira oradaki durum tahmin edilenin de ötesinde sıkıntılı.
Bu süreçte yetkililer her fırsatta ekranların karşısına geçip aynı şeyi tekrarladılar: “Vatandaşımızı bu süreçte yalnız bırakmadık.” Acıdır ki bunun doğru olmadığını ve sadece kredi teklif edildiğini herkes biliyor.
Zaten bu bilenen gerçek de, yıpranma olarak iktidara yansıyor. Sürekli değiştirilen gündemler, yaratılan sahte tartışmalı gündemler de zaten bunun en önemli gerekçesini oluşturuyor.
Ama günün sonunda eve gitmeyen ekmek, yetişilemeyen hayat pahalılığı, eriyen alım gücü, açlık sınırına dayanmış asgari ücret bütün sahte gündemlerin üzerinden silindir gibi geçiyor ve konuyu tekrar aynı yere getiriyor.
Bizim halkımız kanaatkardır. Yani idare etmesini bilir. Lakin mesele o kadar idare edilecek noktadan uzaklaştı ki, bunu bile gerçekleştiremiyor. Pandemi sürecinde gelirlerini kaybedenler ya da geliri azalanlar, hatta işini kaybedenler tüm yasaklara rağmen oldu.
Bu nedenle özellikle kış dönemi olduğu için bir vaatte bulunuldu. Ne dendi? Kimsenin elektrik, doğalgaz, internet borcundan dolayı kesinti yapılmayacak. Bu süreci birlik ve beraberlik içinde aşacağız.
Söylem güzel ama eylemin pek de öyle olmadığı, bir soru önergesine Enerji Bakanlığı tarafından verilen bir yanıtla ortaya çıktı. CHP Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı’na bir soru sordu ve Bakan Fatih Dönmez’in yanıtı soğuk ve karanlık gerçeği önümüz getirdi. Yanıta göre:
“2020 yılının dokuz ayında 100 milyon 600 bin TL elektrik, 399 milyon TL’lik de doğalgaz faturası ödenemedi.” Buraya kadar anormal bir durum yok. Çünkü ödenemeyeceği çok net biliniyordu.
Fakat sorun buradan itibaren başlıyor. Yine verilen yanıta göre: “120 bin elektrik abonesinin ve 57 bin doğalgaz kullanıcısının hizmeti durduruldu.” Yani daha açık bir ifadeyle elektrikleri ve doğalgazı kesildi.
Bir tarafta defaten zam yapıp, öte tarafta kesilmeyeceğinin açıklanmasına rağmen faturasını ödeyemeyenlere hizmeti durdurmak, alınan karar olmasına rağmen, bu karara uymayanlara yaptırım uygulayamamak karanlık ve soğuktan daha üzücü bir tablo.
Zaten ‘ödeme almayın’ diye bir şey olmazdı. Gelişmiş ülkelerdeki gibi bu giderler evde kalmasını istediğiniz insanlar adına kamu tarafından karşılanırdı. Gelinen noktada şimdi kuruluşlar ile vatandaş karşı karşıya kaldı. Çözümsüz bir düğüme dönen işin içinden nasıl çıkılacağı ise bilinmiyor.
Peki bununla ilgili bir çözüm arayışı var mı? Elbette yok. Nereden anlıyoruz? Kamu, kendi alacağıyla alakalı bile yaklaşım göstermiyor. Bir diğer bakanlık, Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı yapılandırma için son ödeme tarihinin 31 Mart olduğunu hatırlatıyor.
Lafa gelince sahip çıkma, icraata gelince kazanamayan insanlardan ya da firmalardan tahsilat peşine düşme. Üstelik ‘kesilmeyecek’ denilen hizmetlerin de kesildiğini açıklarken, durumu izah etme gereği bile duymama.
İşte Türkiye ekonomisinin gerçeği bu. Gerçek buyken makroya dönelim ve Merkez Bankası’nın yeni Başkanı’nın sözlerini tersten okuyalım. Söylenenlere insanların inanmasını beklemek ya saflıktır ya da akılla alay. Türkiye’nin bir an önce yönetimde ciddiyete kavuşma ihtiyacı açıkça gözüküyor.