Anadolu Ajansı’nın aktardığı habere göre Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov, Çin Halk Cumhuriyeti’ne yapacağı ziyaretin öncesinde Çin kanalına konuştu. “Diğer ülkelerin kalkınmasını engelleyerek egemenliklerini sürdürmeyi amaçlayan ideolojik gündemlerini ön plana çıkartıyorlar. Hayat; Rusya ve Çin’i Batılı ülkelerin kaprislerine bağlı kalmayacak şekilde ekonomik ve sosyal kalkınmada bir çizgi inşa etmeye zorluyor.” ifadelerini kullandı.
Lavrov “ABD’den doğan yaptırım riskleri, ticarette ulusal veya dolara alternatif para birimleri kullanılarak azaltılabilir. Batı tarafından kontrol edilen uluslararası ödeme sistemlerinden uzaklaşmalıyız.” diyerek Çin’i doları birlikte bırakmaya davet etti.
2018’den beri rezervlerindeki dolar miktarını azaltan Rusya, geçtiğimiz haftalarda da dolara bağımlılığını azaltmak için politikalar geliştirmeye başladığını açıklamıştı.
EKOPOLİTİKA YORUMU
Sergey Lavrov’un Batılı ödeme yöntemlerine bağımlılığı azaltma önerisinin altında yatan esas nedenin ABD başta olmak üzere Batı’dan gelecek yaptırımlarla mücadele olduğunu görüyoruz. Özellikle dolara olan bağımlılık, ABD’nin ve uluslararası finansal sermayenin yaptırım gücünü arttırıyor. Türkiye’nin yalnızca dolar kullanan ülkelerle değil, diğer ülkelerin çok büyük bölümüyle de dış ticaretini dolar üzerinden yaptığını, birçok şirketin dolarla borçlandığını düşünürsek birkaç büyük finansal oyuncunun yaptığı ya da yönlendirdiği döviz alım satımlarının bile büyük etkiler doğurabileceğini söyleyebiliriz. Bağımlılığı azaltmadığımız sürece, bu durum Türkiye’yi en azından ekonomik açıdan uluslararası finansal sermayeye “iyi görünmeye” mecbur bırakıyor.
Türkiye’nin özellikle askeri alanda, içeride terörle hukuksal mücadele anlamında ve dış ilişkilerde uluslararası finansal sermayeye “iyi görünmeyecek” işleri özellikle 2015’ten beri kararlı şekilde devam ettirdiğini rahatlıkla söyleyebiliriz. Dolayısıyla bugün Hazine ve Maliye Bakanı Sn. Lütfi Elvan’ın belirttiği “liberal kambiyo rejimi” sistemiyle Türkiye bir yandan bağımsızlık açısından kararlı politikaları askeriye, hukuk ve uluslararası ilişkiler alanlarında yürütürken, diğer yandan bankacılık alanında “iyi görünme” telaşına mecbur kalıyor. Zira, doların ekonomimizde bu seviyede yeri olduğu durumda, dolara bağımlılığımızı azaltmıyorsak, tek çözüm dolar ve lira ile oynanması yoluyla vurulabilecek darbeleri yumuşatmaya çalışmak oluyor. TCMB’deki sürekli değişimlerin sebebi de bu: Merkez Bankası politikalarının, Türkiye’nin diğer politikalarıyla eşgüdüm içinde yürütülememesi.
Türkiye’nin en büyük ticaret ortakları sırasıyla Almanya, Çin ve Rusya. Bu durumda Türkiye’nin en çok ticaret yaptığı ülkelerin aslında doların etkisini azaltmak isteyen ülkeler arasında başı çektiklerini söyleyebiliriz. Özellikle son zamanlarda gelişen blok tren ticareti ile Türkiye’nin Çin ve Rusya ile ticaretinde önemli artışlar yaşayacağımız açık. Bu açıdan, Türkiye ekonomisini daha az kırılgan hale gelmesi için şu an izlenilen altın rezervlerini arttırma politikasının yanında, swap anlaşmaları ile yaptığı gibi büyük ticaret ortakları ve komşu ülkelerin para birimleriyle ticaret yapabilme altyapısını oluşturması, döviz talebini dolardan kaydırarak daha geniş bir ağa yayması etkili olacaktır. Bu zaman alacak bir yöntem olduğu için o süreçteki dayanıklılığımızı arttırmak ve ileride de ekonomimizi daha dayanıklı kılmak, devletin dövizdeki alım satım kaynaklı oynaklıklarına daha fazla müdahale etmesini gerektiriyor. Görünmez elin yani serbest piyasanın ticarette bile kendiliğinden bir ekonomiyi kurtarmadığı çoktan ortaya çıkmışken, finansal piyasalar gibi spekülasyona açık bir alanda görünmez elin değil açıkça görünen uluslararası finansal sermayenin elinin ve yönlendirmelerinin belirleyici olduğunu söyleyebiliriz. Bu açıdan Sn. Elvan’ın yaptığı açıklama yerine, Türkiye’nin daha kontrollü bir kambiyo rejimi izlemesi yerinde olacaktır.
Özetle, tutarlı bir politika Türkiye’nin başarı kazanmada ihtiyacıdır. Türkiye’nin politikasının tutarlılığını en çok bozan ise para politikasıdır. Dış politika ve içeride terörle mücadele politikaları önemli değişiklikler göstermesine rağmen, para politikasının anı kurtarma endişesiyle bunların gerisinden geldiği görünüyor. Bugün yaşadığımız kur şoku, para politikası açısından da radikal bir değişimin kendini dayattığını, aksi taktirde Türkiye’nin bu kırılganlıklardan kurtulamayacağını ve bağımsızlık alanında attığı adımların sağlamlığının bozulacağını göstermiştir.