Üretim zorla yapılabilir, teşvik ile yapılmaya çalışılabilir. Yapmak istediğiniz bir ÜRETİM DEVRİMİ ise, süratli bir sanayileşme ile birlikte kalkınma ise, bunu ancak halkı kazanarak yapabilirsiniz. Ülkenin büyük çoğunluğu hedeflerinin, geleceğe güvenle bakmalarının yolunun şevkle çalışarak, emeklerinin bir kısmını tasarruf ederek ek yatırımların mayası olarak kullanma bilincinde olmalarıdır.
Geçtiğimiz hafta Sn. Cumhurbaşkanı’nın açıkladığı ekonomik reform programında, halkı kazanma isteği vardı. Bu istek, tüm halkın gönüllü olarak birleşeceği İSTİKLAL MARŞIMIZIN, Büyük Millet Meclisinde kabulünün 100. Yıldönümünde bu ekonomik programın açıklanması idi.
Evet, büyük kalkınma atakları ancak genel kabul ve çalışma ile başarılabilir.
Bu katılımı moral olarak destekleyecek en önemli unsur ise, devlet içinde yapılan harcamaların sınırlandırılarak, tasarrufa katkı sağlanması olacaktır. Toplum ancak, toplumu yöneten insanların da özveride bulunduklarını hissettiği zaman özveride bulunmaya gönüllü olarak katılır.
Tarihimizde bunun en önemli örneği Kurtuluş Savaşımız sırasında çıkarılan “TEKALİFİ MİLLİYE KANUNUNA “ zorla katılım yerine, Anadolu’nun tüm gücü ile gönüllü katılmasıdır.
Aşağıda, 1920-30’lu yıllarda emperyalist kuşatma altında, kalkınma atağını başaran Sovyetler Birliği halkının gönüllü katılımını örnekleyen Prof. Dr. Bilsay Kuruç’un “Mustafa Kemal Döneminde Ekonomi” adlı kitabının muhtelif bölümlerinden yaptığım alıntılardır.
Lenin 1918’in Ocak ayında, 3.Sovyetler kurultayında devrimden sonraki ayların gelişmelerini değerlendirmişti. Rusya’nın siyasal bakımdan Avrupa’dan daha ileri bir gelişme noktasına eriştiğini söylemiş ve eklemişti.: “Siyasal devrim gerçekleşmiştir” Ama yetmez. Ya yok olacaksınız ya da gelişmiş ülkeleri ekonomik bakımdan da geçeceksiniz.
Birinci plan yılları, büyük bir mühendislik sanayileri grubunun doğuş yıllarıdır. Takım tezgâhları, türbinler, traktörler, metalürji ekipmanları ve sanayiin birçok malzemesi çarpıcı şekilde artmış ve çeşitlenmiştir. Sanayi, büyük bir malzeme hareketi olma niteliğini yani, temel özelliğini kazanmıştır. Bu, teknikle tanışma, teknik bilgiyi öğrenme, özümseme dönemidir. Stalin’in 1931’deki deyişiyle “inşa döneminde her şeye ‘teknik’ karar verecektir.”
Aynı yıllarda işgücü ikiye katlanır; 1927-28’de 11 milyon kişi, 1932’de 23 milyona çıkar. Kentli nüfus 40 milyona yaklaşır. Kentlerde işsizlik kalmamış, işgücü azlığı baş göstermiştir. İş günü böylece 7 saate indirilmiştir. ………..Kapitalizmin buhran ve depresyon dönemi olan o yıllarda, Sovyetlere çok sayıda yabancı uzman ve usta işçi gelir. Bunlardan biri yeni yatırımlardan Magnitogorsk demir çelik tesisinde beş yıl çalışan Amerikalı mühendis John Scott’dur. Şöyle anlatıyor: “İkinci çift pabucu olmayan, ama bunu değil, yüksek fırını inşa etmeyi dert edinen büyük çoğunluktan biri idim. 1930’larda Rus halkı bir savaş içindeydi. Ben de Magnitorgoks’ta buna katıldım. Demir-Çelik cephesinde savaştım. On binlerce kişi en zor koşullara katlanarak, yüksek fırınları inşa etmeye çalışıyorlardı. Çoğu bunu sonsuz bir şevkle, gönülle yapıyordu. İlk günden başlayarak bu bana da bulaşmıştı.”
4 Şubat 1931’deki konuşmada Stalin; “ Tempo yavaşlatılamaz mı, hiç değilse biraz diyorlar. Yok, yoldaşlar,, mümkün değil. Tam tersine hızlandırmalıyız. İleri ülkelerin elli ila yüz yıl gerisindeyiz. Bu açığı on yılda kapatmalıyız. Ya bunu başarırız, ya da söner gideriz. “
“Ya geçeceğiz, ya batacağız çizgisi” İktisatçı diliyle vurgu bölüşümden önce büyümeye yapılıyordu.
1933’lerin sonunda okuryazarlık oranı %90’a, gazete tirajı 36 milyona erişmişti.
Tüm dünyanın 1929 buhranının etkisiyle sarsıldığı bu yıllar. İki ülkenin kalkınmalarını hızlandırdığı yıllardır.
Bu ülkeler Sovyetler Birliği ve Türkiye Cumhuriyetidir. 2020 yılında da COVID-19 pandemisine rağmen büyüyen iki ülke bulunmaktadır. Bu ülkeler Çin Halk Cumhuriyeti ve Türkiye Cumhuriyetidir.