İnsanı ekonomide en çok ne yoruyor biliyor musunuz? Gerçeklere karşı gözlerin kapatılması, yok sayılması ve inatla da çarpık bir gerçeğe inanmanızın istenmesi. Elbette aklı çalışan kimse buna inanmıyor. Ama inanın ekonomiyi takip ederken insanı sorunlardan daha fazla yoran bu saçma zorlama. Çünkü duvara karşı konuştuğunuz hissini veriyor.
Bir çok konu için bunu söylemek mümkün; ama TÜİK artık işsizlikte iyice işin tadını kaçırdı. Israrla işsizliğin azaldığını iddia etmeye devam ediyor. Üstelik sokaklarda onlarca insan karnını doyuracak bir iş bulamazken… Yani pandemiyle öyle bir noktaya gelindi ki, boğaz tokluğuna çalışacak işler bile ortadan kalktı.
Fakat işten çıkarmaları yasaklayıp, gerçekleri görmezden gelince sorunlar da yok oluyormuş gibi davranma eğilimi devam ediyor. Ocak ayına ilişkin işsizlik verisinde de farklı bir şey olmadı. Yine işsizliğin azaldığını iddia ettiler.
Üstüne meseleyi daha da abartıp, genç işsizliğin düştüğünü bile dile getirecek noktaya taşıdılar. Oysa kimse işini kaybetmese bile, her yıl üniversiteden mezun olan yaklaşık 850 bin kişinin, yüzde 5 büyüyerek 550 binine iş bulabilen bir ekonomide, yüzde 1,8 büyüyerek genç işsizliği azaltmayı nasıl başardıklarını dahi açıklamayarak…
Fakat bu sefer yeni bir veri daha kamuoyuyla paylaşıldı. Atıl iş gücü diye tanımladıkları oran üzerinden gerçek işsizliği Türkiye’nin ortasına yokmuşçasına bırakıverdiler. İşsizlik yüzde 12,2 açıklanırken o oran ne? Yüzde 29,1… Üstelik orada da aksine artış var.
Bence işsizlik bunun dahi çok üzerinde ama; bir kişi çıkıp da şunu sormuyor: TÜİK hesaplamalarına göre yüzde 29,1 işsiz varken, bunu yüzde 12,2’lerde açıklamak utanç sorunu yaratmıyor mu?
Yani diyorlar ki, aslında işsizlik bu, ama biz açıkladığımız işsiz sayısının iki katına yükselmiş oranda insanı işsiz kabul etmiyoruz. Sen kabul etsen ne olur; etmesen ne olur? Günün sonunda o insanlar evlerine ekmek götüremiyorlar; onlara yönelik istihdam sahası yaratılamıyor ve ödemelerini yapamıyorlar.
Bu oran, toplumda yaşanan işsizlik dramının itirafı olmasının ötesinde, bankacılık sektöründe de risk demektir. Hayatta kalabilirse, esnaf için sıkışan iç piyasa demektir. Toplumsal sıkıntılar demektir.
İstatistiklere yansıdığı gibi artan boşanmalar demektir. Sadece bankalar nezdinde değil, esnaftan şirketlere kadar sadece iş hacmi düşüklüğü değil, borçla yaşayan bir milletin geçtim satınalma yapmasını, borçlarını ödeyememesi demektir.
Yeniden yapılandırıyoruz, bunu da AB normlarına uyduruyoruz gerekçeleriyle hiçbir gerçeği değiştirmek mümkün değil. Tıpkı bir ay içerisinde kişi başına düşen milli geliri 5 bin dolarlardan 9 bin dolarlara çıkarıp, zenginleşmediğimiz gibi, AB’ye uyum diye işsiz sayısını düşürdüğünüzde de işsizler ortadan kalmıyor.
Hem ne uyumundan bahsediliyor anlayan var mı? AB kriterleri rakamları çarpıtın mı diyor? Baz aldığınız rakam gerçek değilse, gerisi zaten yalan dolan haline geliyor. Pes ki ne pes…